(05/08/2019, 21:39)halisesamur yazdı: Herkese Merhaba
Uzun zaman önce Bağcılar Belediyesinin Engeliler Sarayındaki Kekemelik kursunu bir arkadaşımdan duydum. Kendisi oraya gittiğini ama bir sonuç alamadığını söyledi. Daha sonra afişlerde çıktı karşıma. Orada verilen eğitim, kullanılan teknikler bana gittiğim bir kekemelik kursunu hatırlattı ve böyle bir 'tedavinin' devlet tarafından desteklenmesi beni üzdü.
Aslında bu Türkiye olarak kekemeliği ne kadar sahiplendiğimizi ve hakkında ne kadar araştırma yaptığımızı gösteriyor.
Sitelerinde kursla ilgili bir kaç cümle de şu şekilde:
3 ay gibi kısa bir zaman dilimini kapsayan eğitimin ardından kekeme olarak kursa başlayan kursiyerler, hızlı ve akıcı konuşmaya başlıyor. 2013 yılından bugüne kadar bu programa katılan 2 bin 350 kişi kekemelik probleminden kurtuldu.
İsveç den bir kişi ise bu kursa ulaşıp faydalanmak istediklerini söylemişler. Şu şekilde ifade ediyorlar.
Makedonya Türklerindeniz. 10 yıldır burada yaşıyoruz. Özelde tedavi yaptırdık ama bir sonuç alamadık. Çünkü burada mevcut durumunuzu kabullendirmeye yönelik bir uygulama var. Psikolojik olarak kekeme olduğunuzu ve bununla yaşamanız gerektiğini öğretiyorlar. Ancak sizin orada yaptığınız tedaviye yönelik.
Sizin bu konuda görüşleriniz neler?
Aslında Türkiye'de aktif olmam ve dolayısıyla bu forumun kurulması Engelliler Sarayı ve oranın sorumlularının asılsız iddialarından kaynaklanıyor. Anlatması biraz uzun ama olsun...
Tarih Haziran 2014. Engelliler Sarayı'ndan bir heyet Almanya'nın Dortmund kentinde misafirdir. Onların tercümanlığını yapmakla beni ve bir arkadaşımı görevlendirdiler. Engelliler Sarayı yetkilileri tüm çalışma alanlarını bize tanıttılar. Kurum müdürü konuşurken sıra bendeydi. Adam dedi ki 'ayrıca konuşma bozuklukları ile ilgili kurslarımız var ve bu kapsamda 2 yıl içerisinde 1200 kekemeyi kekemelikten kurtardık.'
De haydi kalk da bu cümleyi Almancaya çevir. Çeviremiyor değilim ama yalan olduğunu bildiğim bir cümleyi BEN nasıl çevireceğim?
Neyse, bir şekil çevirdikten sonra öğlen molasında kurum müdürüyle aynı masada oturmaya özen gösterdim ve 'peki, kekemeleri nasıl iyileştirdiğinizi bana anlatabilir misiniz?' diye sordum. 'Yani biz Almanya'da bunu yapamıyoruz da siz acaba nasıl başarabiliyorsunuz?' diye ekledim.
Adam, kekemeliğin bir alışkanlık olduğunu söyleyerek sözüne başlayınca sözünü kestim ve dedim ki: 'Kusura bakmayın ama sizin bu dediğiniz doğru değildir.' Yeniden söze başlayarak 'en azından kekemelik psikolojik bir sorundur' diye devam etti, tekrar müdahale ettim ve kekemelik konusunda - kendi kekemeliğimden dolayı - çok birikimli olduğumu da ekledim. Bundan sonra açık semptom da göstermeye başladım.
Adam nefes çalışması, uzatmalı, ritimli konuşma vs. vs. dedi, kurum müdürü olduğunu ve terapist olmadığını vurgulayarak daha fazla bilgisi olmadığını söyledi.
Ben ise çok kötü bir hisle toplantıdan ayrıldım ve Türkiye'de gerçek bilgilerin yayılması için çaba göstereceğime and içtim.
İşte Türkiye çalışmalarım ve sonunda Facebook grubu ve forumun kurulması, Ercan, Onur vs. işbirliği, Kekemeler Derneği'nin kurulması, Türkiye'de yüksek lisans mezunu terapistlerle işbirliğimizin temeli bu şekilde atılmış oldu...
Makedonyalı Türklerin sorusuna gelince...
Evet, yurtdışındaki tüm ciddi terapi konseptleri kabullendirme temelindedir. Yetişkin bir insan olarak çocukluktaki kekemeliğiniz geçmemişse bununla en iyi şekilde yaşamayı öğrenmelisiniz. Bunun da ilk adımı kabullenmedir.
Kabullenme demek kekeme olma gerçekliğiyle bir nevi barışık olmak demektir.
Farzedelim ki kaza sonucu bir ayağınız kesildi. Kahrolup da yeni bir ayağın çıkmasını beklemek ne kadar anlamsız ise, kekemeliğin geçmesini beklemek de o kadar anlamsızdır.
Kekemeliği yönetmek, onu kontrol altına almak için gerçekten güzel teknikler vardır. Ama kekekekeleyerek kokokonuşmaktan dadadaha kötü olan şey, kekemelikten dolayı gelişen olumsuz duygular, korku, endişe, utanç duygusu vs. Yani buzdağının alt kısmı dediğimiz.
O nedenle kekemeliğin psikolojik boyutu öncelikle ele alınıyor ve birçok kekemede bu duyguların azalmasından sonra kekemeliğin şiddeti kendiliğinden azalıyor. Korku ve endişe zaten en büyük tetikleyicilerdir. Bunlarla baş edebildikten sonra kekemeliği yönetmek de kolaylaşır.
Ama her birey aynı başarıyı elde edemiyor ve bir terapist terapinin başlangıcında da terapinin ne kadar başarılı olabileceğini kestiremiyor. Ama bunu terapinin başında da dile getiriyor.
Yani Türkiye'deki birçok kekemelik merkezinde gördüğümüz '%100 çözüm' gibi reklamlar aslı olmayan iddialardır. Veya facebook grubumuzda gençler sık sık soruyor, 'filan merkeze gittim, oradaki terapist senin kekemeliğini tamamen çözeceğiz dedi'...
Avrupa ve ABD'de en az bir yüzyıldan beri kekemelikle ilgili yoğun çalışmalar yapılıyor, çalışmaları yöneten uzmanlar da çoğu zaman kekemedir. Eğer kekemeliği çözmek bu kadar kolay olsaydı hem kendileri kekemelikten kurtulurdu hem de başkalarına şifa bulurlardı.
Kekemelik yetişkin insanlarda (tek tük rastlanan istisnalar hariç) tamamen geçmez ifadesi de bu çalışmalardan kaynaklanıyor.
Türkiye'deki (örneğin Engelliler Sarayı'ndaki) 'uzmanlar' zaten hem uzman değil (yani dil ve konuşma terapistliği okumuş kişiler değil), hem de kekeme olmayan kişilerdir. Genellikle kekemeliğin K harfinden bile anlamayan insanlardır. Onların varsayımları şu: Bir kekeme kekelerken her insanla aynı ön koşullara sahip. Sadece konuşurken veya nefes alırken hata yaptığı için kekeliyordur.
Sonra ritimli konuşmayı, uzatmalı konuşmayı filan öğretirler (bunların kekemeliği anında devre dışı bıraktığı çoktan bilinen bir şeydir) ama bu yöntemler günlük yaşamda uygulanamıyor. Çünkü bu işin içinde insan faktörü var. İnsanlar robot değildir, ritimli veya uzatmalı konuşmayı kişiliklerine yediremiyorlar. Ama bunu anlamak için kekeme olmalı.
Halbuki ABD ve Avrupa'da yürütülen bilimsel araştırmalar, kekemeliğin beyindeki bir dengesizlikten (bu konuyla ilgili paylaşımlarımız var, forumu biraz karıştırın) kaynaklandığını göstermiş, buna da psikolojik stres, kaygı ve anksiyete eklenince sorun derinleşiyor.
Gerçek şudur:
Kekemeysen bunu kabulleneceksin. Kendinle barışacaksın. Korkularını yeneceksin ve konuşma sorunlarını analize edeceksin. (Bunu terapist eşliğinde yaparsın). Bundan sonra da konuşma tekniklerini kullanmayı öğreneceksin.
Konuşma teknikleri zaman zaman çok iyi işleyebilir, zaman zaman faydasız olabilir. Ama bu kekemenin suçu değil, bu durum kekemeliğin doğasında yatmaktadır.
Gerçek bir terapist zaten 'az çalıştın, hala kekelediğinden kendin suçlusun' demez. Gerçek bir terapist kekemeliğin değişkenliğini de bilir, terapi odasında akıcı konuşan birinin sokakta yol sorarken ses çıkartamayabileceğini bilir. Anlayışlıdır.
Terapinin sonunda: evet kekemeyim, ne var bunda? rahat bir gönülle, gülümseyerek söyleyebilirsen terapi başarılı olmuş demektir.
Ama yok kekeme olduğumu kabullenemem, kekemelik illa geçecektir diyeceksen, tabii ki her terapide başarısız kalırsın.
Umarım biraz anlatabilmişimdir.