Mobil giriş için Tapatalk uygulaması kullanılabilir.
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 5/5 - 2 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Yeni bir bakış açısı - İngilizce makale
koray
#19
Öncelikle bu kadar emek verdiğiniz ve zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.Kitabı Türkçe'ye çevirdiğinize dair bilgi vermek ya da telif hakları hakkında da konuşmak için Matthew O’malley ile iletişime geçebilirsiniz.Matthew O’malley'in kendi yazdığı teorisini tam anlamıyla kavrayabilmek için bütün bölümlerini okumak gerekecek.Ben de hepsini okuyamadım.Yakında bitirmeye çalışacağım.Umarım uzun olduğu için okumaktan vazgeçmezler.Bütün kekemelerin hem olumlu hem de olumsuz hayatlarında kekemelik bir iz bırakmıştır.Olumlu yanı olur mu diyenler olabilir ama kendini kekemeliğe odaklamayıp başka bir meslekte ya da ilgi alanında kendini geliştirmiş olabilir.Kekeme olanların bu sorun ile birbirine öznel değerlendirmesi ve empati yapması daha olumlu oluyor ama diğer yandan kekemeliği bir küçümseyici,kolaylıkla çözülebilen bir sorun ya da sözde hastalık olarak görenler sanki kekemeliği kendi suçuymuş gibi kabul ettirmeye çalışıyor ve bu da psikolojik olarak insanın geçmişinde bir yara olarak kalıyor.

Ben facebook'tan bu konuyu llink olarak paylaşırım.İsterseniz yazıları temiz bir şekilde pdf,word formatında eklentiye ekleyip yükleyebilirsiniz.
Cevapla
cemal alın
#20
Kusura bakmayın...

Koray Bey, geç döndüğüm için çok özür dilerim, bu hafta yoğundum.

İşin telifiyle falan uğraşırsak, muhtemelen O'Malley, kendisinin üç-beş makalesini daha çevirmemizi isteyecektir haklı olarak, zira sadece bu makalesinin kendi teorisini açıklamakta yeterli olmayacağını düşünecektir, kanımca. Ve ben bu tutumu da kesinlikle haklı bulurum. Zaten bu makalesinde en az üç makalesine daha gönderme yapıyordu, yani bana göre isteyecektir muhakkak.

Ben pdf yapmayı beceremedim, bu yüzden elimdeki word dosyasını size atmakla yetineceğim. Buyurun:

Koray Bey, nezaketiniz için de ayrıca teşekkür etmek isterim...


Ek Dosyalar
.docx   Yeni Microsoft Office Word Belgesi.docx (Dosya Boyutu: 64.38 KB / İndirme Sayısı: 228)
Bul
Cevapla
koray
#21
Estağfurullah Cemal Bey.Word şeklinde paylaşılması daha iyi oldu elinize sağlık.Böylece doğrudan tablet,bilgisayar ya da telefona indirerek temiz bir şekilde istedikleri zaman okuyabilirler.Telif hakkı olarak birkaç çeviri daha isteyebilir o konular hakkında tam bilgim yok ama ileride müsait olduğunuz zamanlarda düşünürseniz iletişime geçersiniz.
Cevapla
cemal alın
#22
(13/04/2021, 21:12)koray yazdı: Estağfurullah Cemal Bey.Word şeklinde paylaşılması daha iyi oldu elinize sağlık.Böylece doğrudan tablet,bilgisayar ya da telefona indirerek temiz bir şekilde istedikleri zaman okuyabilirler.Telif hakkı olarak birkaç çeviri daha isteyebilir o konular hakkında tam bilgim yok ama ileride müsait olduğunuz zamanlarda düşünürseniz iletişime geçersiniz.

Çok teşekkür ederim Koray Bey, beğenmenize sevindim.

Aslında bana kalırsa Matthew O'Malley'i bizatihi bir youtube yayını üzerinden konuk edip konuşabiliriz kendisiyle. Benim kendisine sormak istediğim bazı sorularım da var. Bakalım artık, sizler neler düşünüyorsanız, öyle yaparız.
Bul
Cevapla
cemal alın
#23
Matthew O’Malley’in Teorisinin, Zannımca Güçlü Ve Zayıf Tarafları
 
Birkaç hafta önce böyle bir tartışmayı açmak istediğimi yazmıştım. Amacım, kekemelik hakkında araştırma yapmak isteyenlere, O’Malley’in söz konusu teorisi üzerinden beyin fırtınası yapmalarını sağlamak. Bu konuda naçizane görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Zira söz konusu teori, tıpkı Petra Hanım gibi bana da çok ilgi çekici geldi ve zaten bu yüzden çevirmeye değer buldum. Şimdi ise söz konusu teoriyi tartışmaya açmak istiyorum.
 
Başta belirtmek isterim ki, ben amatör olarak -ve bir kekeme olarak- kekemelik ile ilgili araştırmaları takip ediyor ve inceliyorum. Getireceğim eleştiriler de bu tarzda eleştiriler olacak, yoksa değil ki işin piri biri olarak burada meramımı anlatacağım. Aksine, sadece bir amatör olarak O’Malley’in teorisinin kendimce güçlü ve zayıf taraflarını aktarmaya çalışacağım. Umarım faydalı olur. Tıpkı O’Malley’in de dediği gibi, benim de amacım, günün birinde kekemelik ile ilintili soruları soracak ve cevaplar aramaya çalışacaklara bir faydam dokunsun istiyorum. Zaten bu güzide forum, yani “kekemelikforum” bu ihtiyacı gidermek için kurulmuş bir forum ve ben de burada taşın altına elimi sokmak istiyorum.
 
Neyse, çok uzatmaya gerek yok, hadi tartışmaya başlayalım:
 
Giriş:
 
Öncelikle O’Malley’in teorisinin ne olduğu, şu cümle ile (ki bu kendisinin kurduğu bir cümledir) anlatmak mümkün: “Kekemelik, temelinde ödül mekanizmasının bulunduğu bir hareket bozukluğudur.”
 
Teorisinin ne olduğuyla ilgili daha derin bir açıklama yapmayacağım tabii ki de, bunun için söz konusu makaleyi okumanız gerekiyor. Zaten makaleyi okumadan bu tartışmayı okumanın bir anlamı yok. Fakat yukarıda tırnak içine aldığım cümle, teorisinin ne olduğunu çok iyi bir şekilde özetliyor.
 
Şimdi ben, söz konusu teorinin bana cazip gelen, anlamlı gözüken, mantıklı olan taraflarını açmak istiyorum ve daha sonra bunun mukabilini, yani söz konusu teorisinin bana cazip gelmeyen, anlamlı gözükmeyen, mantıklı gelmeyen taraflarını açacağım.
 
Zannımca Teorinin Müspet Tarafları
 
1.   Kekemeliğin bilinçaltı tarafından spesifik ortamlarda (muhtemelen diğer insanların olduğu ortamlar) ceza olarak görüldüğü iddiası, ilk okuduğumda bana pek mantıklı gelmiyordu, zira her kekemeyi bilmem ama ben tek başıma konuştuğumda da (her ne kadar aynı şiddette olmasa da) kekeliyorum. İşte bu yüzden, O’Malley’in bu iddiasını ilk okuduğumda tereddütte düştüm ve “hayır” dedim, “bu doğru değil” dedim. Zira dediğim gibi, ben illa diğer insanların olduğu ortamlarda kekelemiyorum, tek başımayken de kekeliyorum.
 
Hatta vakti zamanında, başkalarının yanında heyecanlandığım (veya korktuğum… artık her ne diyorsak) için kekelediğime dair düşünce beni çıldırtıyordu. Ya zoruma gidiyordu, “koskoca adamım, bir ayı gördüğümde bile (muziplik yapmıyorum, askerdeyken ayıları çok gördüm) bu kadar heyecanlanmıyorum ama neden bir ortamda konuşurken bu kadar heyecanlanıyor ve bundan dolayı konuşurken kekeliyorum,” diye kızıyordum kendime. Kısacası demek istediğim şey şu; heyecanlandığım için kekelediğime dair düşünce benim moralimi çok bozuyordu. Bunu kendime yediremiyordum.
 
Sözün özü, merak ettiğim şey şuydu: acaba heyecanlandığım (veya korktuğum) için mi kekeliyordum, yoksa kekelediğim için mi heyecanlanıyordum (veya rezil olmaktan korkuyordum). Bu cevabı bulmak için kendimce bir deney hazırladım (ki muhtemelen bu deney başkaları tarafından yapılmıştır zaten).
 
Deney şuydu: Kekemeler olarak hepiniz de biliyorsunuz ki, bizler koro halinde konuşurken veya kitap okurken kekelemiyoruz. Bu konuda akademik araştırma yapmak isteyenler Google Scholar’da “Coral Speaking and Stuttering” diye arama yapabilirler.
 
Hah işte, benim kafamda da şu soru vardı: Biz kekemeler koro halinde konuşurken veya kitap okurken, neden kekelemiyoruz sorusunu kekeme olan bir arkadaşımla tartıştık. Kekeme arkadaşımın iddiasına göre, biz koro halinde konuşurken veya kitap okurken, bizimle beraber konuşan veya kitap okuyan bir diğer insanın (kekeme olmayan yani) kekelemeyeceğini bildiğimiz için, o güvenle rahatça koro halinde konuşabiliyor ve kitap okuyabiliyoruz. Yani kekeme olmayan diğer bir insan ile koro halinde kitap okurken heyecanlanmıyoruz, zira o kişinin kekelemeyeceğini biliyoruz ve o rahatlıkla konuşuyoruz. Kekeme olan arkadaşımın iddiası buydu işte.
 
Benim iddiam ise, hayır bu yüzden değil, başka bir sebepten dolayı aslında koro halinde kekelemiyoruz, idi. Yani "karşı tarafın kekelemeyeceğini bildiğimiz için heyecanlanmayıp, bu rahatlıkla koro halinde kekelemeden konuşuyor değiliz," diyordum. Benim de iddiam buydu.
 
Bunu test etmek için arkadaşıma bir deney önerdim. İkimiz de kekemeyiz ve ben onun kekeleyeceğini biliyorum ve o benim kekeleyeceğimi biliyor… hah işte arkadaşıma dedim ki; “gel senle ben, ikimizde kekeme olarak, arkadaşlarımızın huzurunda, koro halinde kitap okuyalım. Ben senin kekeme olduğunu biliyorum ve kitap okurken takılacağını biliyorum ve sen de benim kekeme olduğumu biliyorsun ve kitap okurken takılacağımı biliyorsun. Eğer senin dediğin gibi ise, yani kekemeliğin sebebi heyecandan dolayı ise, ikimizde takılacağız, eş deyişle kekeme olduğumuzu bildiğimiz için gene heyecanlanacağız ve koro halinde kitap okurken de takılacağız. Yok, eğer benim dediğim gibi ise, yani kekemeliğin sebebi heyecan veya korku değilse, ikimiz koro halinde kitap okurken de gene heyecanlanacağız ama kekelemeyeceğiz, zira bana göre kekemeliğin sebebi heyecan değil,” dedim.
 
Ve deneyi yaptık, neticesinde ben haklı çıktım. Onca kişinin yanında, heyecandan ter döke döke ikimiz de koro halinde kitap okuduk ve birkaç dil sürçmesi, kelime bilgisizliği ve paragraf atlama hataları dışında kekelemeden, yüksek sesle, bütün arkadaşlarımızı hayrete sokacak şekilde koro halinde kitap okuduk. O da şaşırdı ben de şaşırdım ve arkadaşlarımızın hepsi şaşırdı. Nasıl olurda iki kekeme aynı andan konuştuğunda veya kitap okuduğunda, eş deyişle koro halinde konuşma eylemini icra ettiğinde kekelemiyor?
 
Tabii, koro halinde kekemelerin takılmamasının sebebi hakkında epey teori var. Kekemeliğin işitme ile ilgili olduğunu söyleyen teoriler var, aynı zamanda koro halinde konuşma veya kitap okumada ayna nöronlarının parmağının olduğunu söyleyen teoriler de var… Ama tam olarak sebebi bilinmiyor tabii.
 
Ama ben kendimce haklı çıkmıştım ve hakikaten de, heyecandan terlememize rağmen koro halinde herkesin içerisinde takılmadan kitap okuduk. Yani kekemeliği heyecan veya korku ile bir ilgisinin olmadığına kani oldum.
 
İşte bu yüzden, O’Malley’in söz konusu iddiasını, yani bilinçaltının spesifik ortamlarda kekemeliği ceza olarak görmesi fikrini, ilk okuduğumda hemen eledim. Zira bunun böyle olmadığını, kekemeliğin heyecan ve korkudan dolayı olmadığını, aksine kekemelik olduğu için heyecan ve korkunun teşekkül ettiğini kendimce kanıtladığımı düşünüyordum.
 
Fakat kekemeler olarak hepimiz şunu deneyimlemişizdir: Ben tekel bayie gidiyorum ve adama diyorum ki “usta bi tane Winston Dark Blue”. Bunu, artık dilime pelesenk olduğu için çok rahatlıkla söylüyorum. Fakat işin komik tarafı, ne zaman ki bakkal emmi benim sesimi bir şekilde duymayıp “efenim” dediği zaman, ben donup kalıyorum. Ağzımdan, az önce söylediğim şey (bi tane Winston Dark Blue) bir türlü çıkmıyor. Eveliyorum geveliyorum, ayağımı oynatıyorum, bakıyorum olmuyor bütün bacağımı oynatıyorum, yok olmuyor, kafamı sallıyorum… bütün bunlara rağmen 5 veya 10 saniye sonra anca söylemek istediğim şey ağzımdan çıkıveriyor.
 
Zira karşımdaki adam, benden onay bekliyor; “efenim” diyor, “anlamadım” diyor, “bir daha söyle” diyor. Hal böyle olunca, yani karşımdaki benden onay bekleyince çok şiddetli kekeliyorum. Emenim bu birçoğunuzun da başına gelmiştir bu.
 
Yanlış hatırlamıyorsam, bir videoda Petra Hanım da, “bakın ben Arapça biliyorum” diye bir derste kendisinin Arapça bilgisini göstermeye giriştiğinde, çok şiddetli takıldığını anlatıyordu. Eğer yanlış hatırlıyorsam kendisi beni düzeltsin, zira videoda tam olarak ne söylediğini detaylıca hatırlamıyorum, izleyeli epey zaman oldu.
 
Bu minvaldeki olayların benzerlerini ben çok yaşadım. Bir konuda bilgimi veya tecrübemi göstermeye girişmek maksadıyla konuşmaya başladığım her zaman, daha çok kekeliyorum.
 
Bundan dolayı, üzerine düşündükçe sonradan O’Malley’in, kekemeliğin sebebinin bilinçaltında ceza olarak görülmesi ve bunu sosyal onaya bağlaması, bana mantıklı geldi. Ama öte tarafta, tek başımayken de babalar gibi kekeliyorum. O’Malley’in buna dair de, birkaç makalesinde değindiğini biliyorum ama diğer makalelerini hakkıyla okumadım.
 
Kısacası, şunu demek istiyorum: Matthew O’Malley’in kekemeliği sosyal onaya bağlaması fikri bana cazip geliyor. Her ne kadar tek başımayken de kekelememe rağmen şiddeti daha az. Ve hepimiz de biliyoruz ki, bir başkasının huzurunda daha çok kekeliyoruz. Bu bakımdan kekemeliğin heyecandan veya korkudan dolayı teşekkül eden bir olgu olmadığı, aksine bilinçaltının konuşmayı ceza olarak gördüğü için kekemeliğin hâsıl olduğu fikrini cazip buluyorum. Dediğim gibi, ben amatörce kekemelik ile ilgili araştırmalara bakıyorum ve benim bu konuda görüşüm bu.
 
2.   Yipler, Dartitiler ve işaret dilindeki kekemelik tarzı davranışların olması konusu, O’Malley’in, kekemeliği ödül mekanizmasına dayalı bir hareket bozukluğu olarak görmesi fikrinin altında yatan en inandırıcı olgulardır. Zira aynı şekilde Parkinson’daki Bradikinesia olgusu, golf oyuncularının yaşadığı olgu, beysboldaki şutör oyuncularının yaşadığı olgu, kekemelik ve kekemelik tarzı olguların ödül mekanizmasından dolayı bir hareket bozukluğu olduğu fikrini güçlendiriyor. Teorinin bana göre en güçlü ikinci tarafı bu. Ama buna dair de bazı kuşkularım var ve altta yazacağım.
 
3.   Bana göre, kekemeliğin bir hareket sorunu olduğunu veriler ile kanıtlamaya girişen en büyük çalışma ise, Walla, Mayer, Deecke ve Thurner’ın 2004 yılında yayımladıkları ve konuşma öncesi aktif olması gereken beyin bölgelerinin (readiness potentials yani hazırlık potansiyelleri veya süreçleri artık ne dersek) kekemelerde yeterince aktif olmamasıdır.
 
Aslında kekemelerde readiness potentials olmamasından dolayı kekemeliğin ortaya çıkması mı daha doğru, veya kekeme olduğumuz için mi readiness potentials sahibi değiliz demek mi daha doğru? İşte kekemelikteki en büyük sorun bu: yani tavuk mu yumurtadan çıktı, yoksa yumurta mı tavuktan çıktı? Korku ve heyecandan dolayı mı kekeliyoruz, yoksa kekelediğimiz için mi korku ve heyecan var? Bu da aynı soru.
 
Zannımca Teorinin Menfi Tarafları
 
1.   O’Malley’in, tedavide yogadan, meditasyondan falan bahsetmesi benim muhalefetimi kazandı. Çünkü artık böyle şeylerden bıktım ve eminim bu yazıyı okuyanlarınızdan benim gibi düşünen bazılarınız da vardır. Ya Allah aşkına ben meditasyonun hangi derde deva olduğunu görmedim ama bu batıda çok popülerlik kazanmış bir konu. Meditasyonun, işte bilmem zihni boşaltmanın, pozitif düşünmenin, kendinin yüceltmenin vesaire vesaire… artık bütün bunlardan gına geldi. Daha düne kadar deve kuşunun başını toprağa gömüp saklandığını düşünmesini komik ve aptalca buluyor, bunun üzerine karikatürler yapıyorduk. Şimdi ne oldu da zavallı hayvanın rolünü çalmaya girişiyoruz ki? Yani şunu diyorum, olmayan bir şeyi olmuş gibi düşünmek (pozitif düşünme) aptallıktır. Bu yazıyı okuyanları bilmem ama ben buna karşıyım ve artık pozitif düşünce, meditasyon falan fistan beni boğuyor.
 
Bana göre O’Malley’in fikirlerinin arasında en büyük gediği sahip olan bu; yani tedavide pozitif düşünce ve meditasyon tantanasının olması.
 
2.   Eğer Matthew O’Malley haklı ise, yani bilinçaltımız bir şekilde konuşmayı ceza olarak belirlemişse, neden sonradan kekemelik, doğuştan (kendini bilmiş bileli kekeme olanlar) kekemeliğe göre daha az?
 
Yipler, dartitiler, işaret dili, golf oyuncuları, krikette şutörler ve beysbolda şutörler gibi kekemelik tarzı davranışlar ve tabii buna Parkinson’daki Bradikinesia da dahil, neden bütün bu vakalarda hep daha sonradan kekemelik tarzı olgular teşekkül olmuş oluyor?
 
Yani şunu diyorum; yipler üzerine Wikipedia’nın da yazdığı gibi, yaşını başını almış atletlerde bu olgu görülüyor. Aynı şekilde bir şutör beysbolcu bu rahatsızlığı sonradan ediniyor ama biz kekemeler doğuştan kekemeyiz. En azından ben kendimi bildim bileli böyleyim. Veya bir dartçı bu hastalığa sonradan sahip oluyor, dart oynamaya başladığı andan beri bu hastalığa sahip değil.
 
3.   Matthew O’Malley’in iddiası, aslında ilkin şuna dayanıyor: Kekemelik doğuştan olmayan bir hastalık ve sonradan gelişmiş bir hastalıktır. Çünkü kendi teorisine göre, konuşma sonradan öğrenilmiş bir harekettir (haklı olarak) ve sonradan öğrenilmiş olan konuşma hareketindeki aksaklığın sebebi, eş deyişle kekemeliğin sebebi, konuşurken dinleyicilerden müspet tepki alamayınca ve aksine bunun mukabili olan menfi tepki alınınca bilinçaltı konuşmayı ceza olarak görür ve konuşmayı destekleyen süreçleri başlatmaz. Çünkü menfi tepki, eş deyişle kabileden onay alamama, kabileden dışlanma, reddedilme vb. evrimsel açıdan hayat memat meselesi olduğundan, konuşma bilinçaltında ceza olarak algılanır.
 
Onun bu iddiası, aslında örtük olarak, kekeme olan her bireyin kekemeliğinin doğuştan değil, sonradan gelişmiş olduğunu söyler. Ki kendisi de zaten bu iddiada ve zaten bunun için özellikle The Monster Study deneyinden bahsetti ve bu deneyin bulgularını kendi teorisi için kullandı. Yani kekemeliğin doğuştan olmadığına inanıyor.
 
O’Malley, kekemeliğin sebebinin, küçük yaşlarda ebeveynlerin çocukların yüksek sesle konuşmalarından ötürü kızmaları sonucu, çocukların iç konuşmaya döndüklerini ve bu sayede kekemeliğin oluştuğunu söylüyor. Ve bütün bu iddiaların temeli, kekemeliğin doğuştan olmadığı, sonradan geliştiği iddiası üzerine söylenilen iddialardır. Genetik olarak bazılarının kekemeliğe yatkın (özellikle erkek çocuklar) olduğunu söylüyor ve bir şekilde kekemeliğin küçükken tetiklendiğini ve kekemeliğin bu şekilde ortaya çıktığını iddia ediyor. Eğer durum böyle değilse, yani kekemelik sonradan gelişen bir olgu olmadığı ortaya çıkarsa, eş deyişle doğuştan olduğu ortaya çıkarsa, O’Malley’in teorisi de dahil, bu tarz iddiaların hepsinin altı oyulur.
 
Şimdi benim bu noktada getirmek istediğim itiraz şu: Peki, madem bu durum böyle ise ve kekemelik sonradan gelişiyorsa (Yani doğuştan değilse), neden çocukluk yaşından itibaren kekeme olanların sayısı, sonradan kekeme olanlarla kıyaslanamayacak kadar fazla? Ve yiplerde de görüldüğü üzere, kekemelik tarzı davranışların genelde yaşını başını almış atletlerde sonradan görülüyor da, yetmiş yaşında kekeme olan birini pek duymuyoruz? Ya şunu diyorum: madem kekemelik sonradan gelişen bir fenomen ise (tıpkı dartitiler de, yiplerde, golfçülerde vb. diğer kekemelik tarzı davranışların hepsinde olduğu gibi) neden sonradan kekemelerin sayısı, kendilerini bildikleri bileli kekeme olanların sayısıyla kıyaslanamaz derecede az? Neden bir adam toplantı da çuvalladığı için ertesi gün kekelemiyor? Neden bir spiker çok kötü bir şekilde program sunduktan sonra ertesi sabah tekrar işe gidip aynı şekilde konuşabiliyor?
 
Son olarak, yeni bir dil öğrenirken de, insan çok zorlanıyor, konuşurken rezil olmaktan korkuyor. Ben de bizzat yaşadım bu deneyimi. Tamam, ben zaten kekemeyim ama tıpkı benim gibi ama kekeme olmayan insanlarda da konuşurken rezil olacağım diye korkuya kapılıyorlar. Bilmediğin bir dili yeni yeni konuştuğunda, karşıdaki seni anlamadığı zaman insan yerin dibine giriyor, terden sırılsıklam oluyor, kendine kızıyor. Ve ben bunu kekeme olmayan ama yeni bir dil öğrenen çok kişiden duyuyorum. Sorum şu: Peki hiç böyle bir vaka tanıyor muyuz? Yani yeni bir dil öğrenirken kekeme olan?
 
Son Olarak: Tedaviye Dair Bazı Düşünceler
 
1.   Kekemeliği başlatan, diğer insanlardan alınan menfi geribildirimler olduğunu iddia ettiği için tedavi de bunun mukabili olmak zorunda. Yani şunu diyorum: etrafımızdaki insanlar mı, ebeveynlerimiz mi, artık her kim veya kimler ise, biz küçükken konuşmamıza dair bize menfi geribildirimler verdiği için kekeme olmuşsak, aynı senaryonun tekrarlanması ve etrafımızdaki insanların biz konuşurken müspet geribildirimler vermeleri gerekir.
 
2.   Bunun için de hipnoterapi düşünülebilir mi? Yani biz kekemelere, hipnoz altında bu nevi menfi geribildirimlerin alındığı anıları müspet geribildirimlere çevirebilir miyiz?
 
3.   Veya bu durumun aksini yaratacak sanal gerçeklik tarzı ortamlar yaratılabilir mi? Mesela sanal gerçeklik gözlüğüyle, etrafımızdaki insanlardan konuşmamıza dair mütemadiyen müspet geribildirimler alabileceğimiz uygulamalar teknoloji sayesinde yapılabilir mi? Yapılsa işe yarar mı?
 
 
Neyse, ben tartışmayı başlattım, tartışmaya katılacak olanlar olursa, çok faydalı olur ve belki de aramızdan birileri yeni bir fikir ortaya atabilir, ufkumuzu açabilir. En azından ben bu umutla tartışmayı başlatıım.
Bul
Cevapla
PetraS
#24
Merhaba Cemal,
öncelikle emeğin ve sabrın için teşekkürler.
Sana uzun ve ayrıntılı cevap vermeden önce sadece kısa bir iki not yazmak isterim.
Detaylı cevap vermeden önce bütün yazıyı baştan sona kadar tekrar okumam gerekecek.

Bugünlük sadece şu:
Arapça konusundan bahsetmiştin: Ben o zaman Suriye'deydim Şam'da Yabancılar İçin Arapça Enstitüsü'nde dil kursuna yazılmıştım.
Beni bugünkü sınıflandırmayla A1 sınıfına verdiler halbuki Almanya'da belli bir seviyeye geldiğim için A2 kursuna gitmek istedim. Kurum müdürü beni sınıfa kadar götürdü ve oradaki öğretmene durumu açıkladı.

O dönemde aslında kekemeliğimle barışıktım ama ordaki sınav durumunda uzun süreden beri hiç yaşamadığım ağır bir blok yaşadım. Hepsi bu.
Başka bir gün daha ayrıntılı yazacağım.
Petra
#kekelemek #kekemelik #vanriper
Bul
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 25/11/2024, 08:20