Beyin bizim için en önemli organlarımızdan biridir.Olumsuz düşünceler biz kekemeler için, konuşmamızın akıcılığını tetikleyen etkenlerdir.Beyin bağırsaklarımızı bile etkiliyor.Kaldı ki yabancı bir ortamda kendini ifade edememe nasıl konuşacağım düşüncesi,heyecan,kaygı gibi problemler bizim için bir kabusa dönüşüyor.İnsanın psikolojisini altüst eden depresona girmemizi sağlayan bir durum oluşuyor.Eğer kekemeliği düşünmeyip akışına bıraktığımızda dahat rahat konuşuyoruz.Bu gibi düşünceleri aklımıza getirmediğimiz zamanlarda daha az blok yaşadığımız zamanlar muhakkak olmuştur.Zaten bunlardan arındığımız zaman kekmeliğin yarısını da halletmiş oluruz.Kekeme olmayanlarda böyle bir sorun fazla yok.Bizim ruhsal durumumuz daha sağlam olmalı ki heyecanlandığımızda,sinirlendiğimizde daha çok kekelemeyelim.
Konuşurken burundan kısa nefesler ile ve diyafram nefesi(konuşmadan önce burundan nefes verebilirsiniz) ile kendimizi,çenemizi kasmadan kelimeler ağzımızdan yavaş bir şekilde konuşabiliriz ve sakin bir şekilde düşünmeden veya önceden söyleyeceğimizi düşünüp-imgeleyip o şekilde konuşmayı deneyebiliriz.
Birkaç alıntı yapayım.
"Kekeleyenlerin genellikle endişeli kişiler olmaları ve sosyal ortamlarda kendilerini rahatsız, aşağı hissetmeleri veya reddedilme beklentisi içinde olmaları, kekemeliğin nevrotik bir belirti olduğu görüşünü destekler görüşlerdendir."
---Eşlik Eden Psikiyatrik Belirtiler---
"Kekemeliğin bireyin sosyal hayatında yarattığı olumsuzluklar, doğal olarak bireyin psikolojisi üzerinde de olumsuz etkilere yol açar. Yapılan pek çok araştırmada kekemelik anksiyete ve/veya depresyonla ilişkilendirilmiştir. Kekeme bireyler değerlendirilirken, konuşma kesintilerine eşlik eden psikolojik durum, kişilik özellikleri ve tutumlar da göz önüne alınmalıdır. Bir şeyler anlatmak isteyip anlatamayan, toplumun konuşma standartlarına kendini uyduramayan kekeme bireyde saldırgan davranışlar, isyan, kendine güvensizlik, aşağılık duygusu, suçluluk, düşmanlık, kaygı duyguları gibi olumsuz duygular oluşabilmektedir. Özellikle kekeleyen bireylerde hayal kırıklığı, utanma ve kızgınlık görülebilir. Kekeme kişilerin kekelediklerinin farkında oldukları, bundan utanarak konuşmadan kaçındıkları ve konuşabilmek için sıklıkla fiziksel ve zihinsel çaba harcadıkları belirtilmektedir. Kekemeliği olan çocukların, olmayanlara göre duygularını düzenleme ve tepkilerini kontrol etme aşamasında daha az yetenekli oldukları bildirilmektedir.Avcı ve arkadaşları kekemeliği olan çocukların %28'inde çeşitli korkular, aşırı heyecan ve sinirlilik gibi kekemelikle birlikte giden belirtilerin olduğunu ortaya koymuşlardır. Kekemelikte korkunun yanısıra, engellenmeye karşı ani tepkiler de izlenebilir.Bazı araştırmacılar anksiyetenin kekemeliğin ana nedeni olduğunu düşünmüşler,bazıları ise anksiyeteyi kekemeliğin başlangıcına, devamına ve şiddetine etki eden bir faktör olarak değerlendirmişlerdir. Anksiyete sözcüğü genel olarak,korku, kaygı, sıkıntı (bunaltı) duygularını içeren bir anlam taşır.Kendi için tehlikeli olan ve korku uyandıran her olay ve uyartı karşısında organizmanın ilk tepkisi savaşma ya da kaçmadır (fight or flight reaction). Eğer kendi gücü bu tehlikeyi alt etmeye yetecekse, onunla mücadele etmeyi, eğer yetmeyecekse kaçma davranışını tercih eder.
Kekemeliğin ilk başladığı dönemde kompleks ve şiddetli belirtiler gösterdiği ve ilk 6 ay içinde bu belirtilerin gerçek düzeyine ulaştığı belirtilmektedir.Kekeme tanısı almış gruplar üzerinde yapılan çalışmalarda kekemeliğin şiddeti ne kadar fazlaysa, anksiyete düzeyinin de o kadar fazla olduğubulunmuştur. Kekemeliği olan ergenlerin akranlarına göre sosyalfobi ölçeklerinden daha yüksek puanlar aldığını ortaya koyan çalışmalar vardır. Ancak Miller ve Watson çalışmalarında, kekeleyen ve kekeme olmayanlar arasında anksiyete düzeyleri açısından anlamlı düzeyde bir farklılık
bulamamışlardır.Literatürde, kekemeliği olan bireylerde olmayanlara gore daha fazla miktarda depresif belirti, alınganlık, karamsarlık, kuşku ve düşmanlık düşüncelerinin görüldüğü bildirilmektedir. Kekemelerin depresyona yatkınlıklarının bir başka göstergesi ise kekemelerin kekeme olmayanlara göre dahadüşük benlik algısına sahip olduğunu ortaya koyan çalışmalardır. Pek çok çalışmada olduğu gibi Cangi tarafından yapılan bir araştırmada da, kekemeliği olan bireylerde izlenen düşük benlik saygısının mükemmeliyetçilikle ilişkili
olduğu bildirilmektedir. Bandura’ya göre kişinin davranışlarındaki değişiklikler kişinin inançları ile harekete geçer. Böylece, kişinin yapabilecekleri hakkındaki fikir ve inançları davranışına etki eder. Kekeleyen kişilerin benlik algısındaki yükseklik ya da düşüklük, kekemeliği sürdüren ya da artıran bir etken olarak görülebilir.Kekemeliğin eşlik ettiği bir başka klinik durum ise sekonder enürezisdir.Bu psikiyatrik bozukluk konusundaki araştırmalarda, daha üst sosyal seviyeye çıkma eğilimli, düşük sosyo-ekonomik aile yapısının varlığı üstünde durulmaktadır. İdrar kaçıran çocuklarda da kekemelik dışında, tik, uyum sorunu gibi özellikler olduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra enürezis nokturnanın gelişimsel bir sorun olduğu göz önüne alınırsa, kekemelik ile benzer etiyolojiden kaynaklandığı ya da benzer risk grupları içinde olduğu, bundan dolayı eş hastalanım oranlarının yüksek olacağı düşünülebilir." (Aslıhan Okan İbiloğlu)
Olumsuz düşünceler ile ilgili:
---Negatif Duygular Sırasında Hücrelerinize Ne Oluyor? Ve Bunu Nasıl Önlersiniz?---
Çok sayıda bilimsel araştırma negatif duyguların hücrelere nasıl zarar verdiğini gösteriyor. İnsan düşünce ve duygularıyla tüm bedenini etkiliyor. Sizin devamlı düşündüğünüz şeyler realiteniz haline geliyor, bu yüzden de zehirli düşünceler kişinin hayatında hastalık, talihsiz olaylar ve diğer olumsuzluklar olarak ortaya çıkıyor. Pozitif enerji hücrelerinizi genişletirken, negatif enerji ise onları büzüyor.
Daha önce belki “Plasebo etkisi”ni duymuşsunuzdur. Bazı bilimsel çalışmalarda hastaya ilaç yerine içinde etken madde olmayan ilaç görünümlü maddeler verilmiştir, bu halk arasında daha çok “şeker hapı” olarak bilinir. Zihnin o boş hapı ilaç zannetmesi ve hastalığın bu hapla iyileşebileceğine inanmaları sonucunda insanlarda iyileşme belirtileri gözlenebiliyor. Ancak, bunun tersi de doğru. Buna “Nosebo etkisi” denir. Bu, bir insanın negatif, kendisine zararlı bir sonucun oluşacağına inanmasıyla o sonucu yaratmasına denir. Örnek olarak; bir kişinin ilaç içtikten sonra prospektüsün yan etkiler bölümünü okurken bu yan etkileri kendisinde hissetmeye başlamasını verebiliriz. Negatif duygu ve düşünceler, yönlendirmeler hücrelerinizde tutulurlar ve bazı durumlarda rahatsızlık ve hastalık yaratırlar.
Dr. Karen Lawson, eğer yargı yapmadan ya da sonuca bağlanmadan negatif duygularımızı ifade edebilirsek, onları vücudumuzdan çıkararak özgürleşebileceğimizi söylüyor. Böylece negatif enerjinin üzerimizdeki ağırlığını serbest bırakabiliriz. Ancak, bu zehirli düşünceleri kendi içimize hapsetmek ve bu hislere sıkı sıkı tutunmak yüksek kan basıncı ve sindirim sorunları gibi çeşitli sorunlara sebep olabiliyor. Ayrıca kronik stres de telomerleri (yaşlanma üzerinde büyük bir etkiye sahip DNA iplikçiklerinin uç bölümleri) kısaltarak insan ömrünü azaltabiliyor.
Peki, beyniniz siz negatif düşünceler içinde olduğunuzda nasıl tepki veriyor?
Sizin bir şey düşündüğünüz her an, beyniniz daha fazla sinaps (sinir hücrelerinin birbirleriyle ya da diğer kas veya salgı bezleriyle iletişim kurmasını sağlayan bağlantı noktaları) ve sinir yolu üretir. Yani devamlı negatif düşünceler içinde olmak sadece onları kuvvetlendirir. Aynı şekilde bunun tersi de geçerlidir, yani devamlı pozitif düşünceler içinde olmak ise pozitif sinir yollarını kuvvetlendirir.
Birçok bilim insanına göre, negatif düşünce ve duygular, merkezi sinir sistemi ve beyin arasında sinyallerin iletilmesini engeller. Bu ise sizin bağışıklık sisteminizi, hafızanızı, uyku düzeninizi ve çok daha fazlasını tehlikeye düşürebilecek bir “beyin sisi” oluşturur.
Siz olumsuz duygular içindeyken, kortizol (stres hormonu) o anki stres etkeni ile başa çıkmanız için vücudunuza salınır. Tehlikeli bir duruma tepki göstermek insan olmanın normal bir parçasıdır, ancak olay oluştuktan sonra stresin devam etmesine izin vermek migren, kas ve göğüs ağrıları ve uyku aksamaları gibi birçok sağlık sorunlarına yol açabilir.
Geleceğe çok fazla odaklandığımızda sık sık kendimizi korkmuş hissederiz. Bu da beyincik aktivitemizi düşürebilir. Beyincik aktivitesinin azalması, beynin yeni bilgileri işleme kapasitesini engeller ve yaratıcı problem çözme becerilerini aksatır. Ayrıca korku, sol temporal lobu (beynin sol yan tarafına yerleşmiş olan bölümü) etkileyebilir, bu da ruh halini, hafızayı ve impuls (dürtü) kontrolünü etkiler.
Beyninizin Frontal lobu (beynin ön tarafına yerleşmiş olan bölümü, bilinçli düşünmeden sorumludur), özellikle Prefrontal korteksi, iç hedeflerinize ve inançlarınıza dayalı düşünce ve eylemlerinizi düzenleme konusunda büyük bir rol oynar. Dolayısıyla, beyninizden geçen negatif duygu ve düşünceleri tekrar edip durduğunuzda, bu olumsuz düşünce süreci büyür ve daha fazla sinaps ve nöron baskın düşünceleri kopyalamak için bedende oluşmaya başlar.
Siz şimdi düşünce ve duygular sağlığınızı nasıl etkiliyor biliyorsunuz, peki düşüncelerinizin pozitif kalmasını nasıl sağlayabilirsiniz?
Her şeyden önce, negatif duygularınızı bir şekilde serbest bıraktığınıza emin olun. İster bir arkadaşınızla konuşma yoluyla olsun, isterseniz de yazı, resim ya da diğer sanatsal ifade tarzları olsun, bunlar negatif enerjinin serbest kalmasına yardımcı olur. Olumsuz duygu ve düşüncelere ne kadar uzun süre takılırsanız, onlar beyninizi bir şekilde işgal ederler ve sonuçta da onları gerçeğiniz olarak tezahür etmiş bulursunuz.
İkincisi, meditasyon negatif düşünceleri gidermeye ve pozitif düşünceler için beynin yeni sinir yolları oluşturmasına son derece yardımcıdır. Düzenli meditasyon yapmayı öğrenmek enerjinizin yüksek kalması konusunda size katkı sağlar.
Ayrıca, enerji bulaşıcı olduğundan, kendinizi pozitif ortam ve enerjilerle çevrelediğinizden emin olun. Hayatınıza olumsuz insanları almak sadece kendi enerji seviyenizi düşürür. Devamlı toksik enerjiye maruz kalmak ruhunuza büyük hasar verebilir. Size ilham veren, enerjinizi yükselten ve mümkün olan en iyi hayatı yaşamanız için size cesaret veren insanlarla birlikte zaman geçirin.
Son olarak da kişisel bakımınız için yeterli zaman ayırdığınıza ve kendinizi sevdiğiniz hayatı yaşamaya adadığınıza emin olun. Başkasının mutluluğu için kendi mutluluğunuzu tehlikeye atmayın; en yüksek Özünüze dönüşmenin tek yolu kendi kalbinizi dinlemek ve gitmeniz gereken yolu size göstereceği konusunda kalbinize güvenmektir.
Unutmayalım ki negatif duygu ve düşünceler, aşk, yaşam ve gerçek mutlulukla dolu bir kalp ve zihinde var olmaya devam edemezler.
Aysun AKTAŞ
Konuşurken burundan kısa nefesler ile ve diyafram nefesi(konuşmadan önce burundan nefes verebilirsiniz) ile kendimizi,çenemizi kasmadan kelimeler ağzımızdan yavaş bir şekilde konuşabiliriz ve sakin bir şekilde düşünmeden veya önceden söyleyeceğimizi düşünüp-imgeleyip o şekilde konuşmayı deneyebiliriz.
Birkaç alıntı yapayım.
"Kekeleyenlerin genellikle endişeli kişiler olmaları ve sosyal ortamlarda kendilerini rahatsız, aşağı hissetmeleri veya reddedilme beklentisi içinde olmaları, kekemeliğin nevrotik bir belirti olduğu görüşünü destekler görüşlerdendir."
---Eşlik Eden Psikiyatrik Belirtiler---
"Kekemeliğin bireyin sosyal hayatında yarattığı olumsuzluklar, doğal olarak bireyin psikolojisi üzerinde de olumsuz etkilere yol açar. Yapılan pek çok araştırmada kekemelik anksiyete ve/veya depresyonla ilişkilendirilmiştir. Kekeme bireyler değerlendirilirken, konuşma kesintilerine eşlik eden psikolojik durum, kişilik özellikleri ve tutumlar da göz önüne alınmalıdır. Bir şeyler anlatmak isteyip anlatamayan, toplumun konuşma standartlarına kendini uyduramayan kekeme bireyde saldırgan davranışlar, isyan, kendine güvensizlik, aşağılık duygusu, suçluluk, düşmanlık, kaygı duyguları gibi olumsuz duygular oluşabilmektedir. Özellikle kekeleyen bireylerde hayal kırıklığı, utanma ve kızgınlık görülebilir. Kekeme kişilerin kekelediklerinin farkında oldukları, bundan utanarak konuşmadan kaçındıkları ve konuşabilmek için sıklıkla fiziksel ve zihinsel çaba harcadıkları belirtilmektedir. Kekemeliği olan çocukların, olmayanlara göre duygularını düzenleme ve tepkilerini kontrol etme aşamasında daha az yetenekli oldukları bildirilmektedir.Avcı ve arkadaşları kekemeliği olan çocukların %28'inde çeşitli korkular, aşırı heyecan ve sinirlilik gibi kekemelikle birlikte giden belirtilerin olduğunu ortaya koymuşlardır. Kekemelikte korkunun yanısıra, engellenmeye karşı ani tepkiler de izlenebilir.Bazı araştırmacılar anksiyetenin kekemeliğin ana nedeni olduğunu düşünmüşler,bazıları ise anksiyeteyi kekemeliğin başlangıcına, devamına ve şiddetine etki eden bir faktör olarak değerlendirmişlerdir. Anksiyete sözcüğü genel olarak,korku, kaygı, sıkıntı (bunaltı) duygularını içeren bir anlam taşır.Kendi için tehlikeli olan ve korku uyandıran her olay ve uyartı karşısında organizmanın ilk tepkisi savaşma ya da kaçmadır (fight or flight reaction). Eğer kendi gücü bu tehlikeyi alt etmeye yetecekse, onunla mücadele etmeyi, eğer yetmeyecekse kaçma davranışını tercih eder.
Kekemeliğin ilk başladığı dönemde kompleks ve şiddetli belirtiler gösterdiği ve ilk 6 ay içinde bu belirtilerin gerçek düzeyine ulaştığı belirtilmektedir.Kekeme tanısı almış gruplar üzerinde yapılan çalışmalarda kekemeliğin şiddeti ne kadar fazlaysa, anksiyete düzeyinin de o kadar fazla olduğubulunmuştur. Kekemeliği olan ergenlerin akranlarına göre sosyalfobi ölçeklerinden daha yüksek puanlar aldığını ortaya koyan çalışmalar vardır. Ancak Miller ve Watson çalışmalarında, kekeleyen ve kekeme olmayanlar arasında anksiyete düzeyleri açısından anlamlı düzeyde bir farklılık
bulamamışlardır.Literatürde, kekemeliği olan bireylerde olmayanlara gore daha fazla miktarda depresif belirti, alınganlık, karamsarlık, kuşku ve düşmanlık düşüncelerinin görüldüğü bildirilmektedir. Kekemelerin depresyona yatkınlıklarının bir başka göstergesi ise kekemelerin kekeme olmayanlara göre dahadüşük benlik algısına sahip olduğunu ortaya koyan çalışmalardır. Pek çok çalışmada olduğu gibi Cangi tarafından yapılan bir araştırmada da, kekemeliği olan bireylerde izlenen düşük benlik saygısının mükemmeliyetçilikle ilişkili
olduğu bildirilmektedir. Bandura’ya göre kişinin davranışlarındaki değişiklikler kişinin inançları ile harekete geçer. Böylece, kişinin yapabilecekleri hakkındaki fikir ve inançları davranışına etki eder. Kekeleyen kişilerin benlik algısındaki yükseklik ya da düşüklük, kekemeliği sürdüren ya da artıran bir etken olarak görülebilir.Kekemeliğin eşlik ettiği bir başka klinik durum ise sekonder enürezisdir.Bu psikiyatrik bozukluk konusundaki araştırmalarda, daha üst sosyal seviyeye çıkma eğilimli, düşük sosyo-ekonomik aile yapısının varlığı üstünde durulmaktadır. İdrar kaçıran çocuklarda da kekemelik dışında, tik, uyum sorunu gibi özellikler olduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra enürezis nokturnanın gelişimsel bir sorun olduğu göz önüne alınırsa, kekemelik ile benzer etiyolojiden kaynaklandığı ya da benzer risk grupları içinde olduğu, bundan dolayı eş hastalanım oranlarının yüksek olacağı düşünülebilir." (Aslıhan Okan İbiloğlu)
Olumsuz düşünceler ile ilgili:
---Negatif Duygular Sırasında Hücrelerinize Ne Oluyor? Ve Bunu Nasıl Önlersiniz?---
Çok sayıda bilimsel araştırma negatif duyguların hücrelere nasıl zarar verdiğini gösteriyor. İnsan düşünce ve duygularıyla tüm bedenini etkiliyor. Sizin devamlı düşündüğünüz şeyler realiteniz haline geliyor, bu yüzden de zehirli düşünceler kişinin hayatında hastalık, talihsiz olaylar ve diğer olumsuzluklar olarak ortaya çıkıyor. Pozitif enerji hücrelerinizi genişletirken, negatif enerji ise onları büzüyor.
Daha önce belki “Plasebo etkisi”ni duymuşsunuzdur. Bazı bilimsel çalışmalarda hastaya ilaç yerine içinde etken madde olmayan ilaç görünümlü maddeler verilmiştir, bu halk arasında daha çok “şeker hapı” olarak bilinir. Zihnin o boş hapı ilaç zannetmesi ve hastalığın bu hapla iyileşebileceğine inanmaları sonucunda insanlarda iyileşme belirtileri gözlenebiliyor. Ancak, bunun tersi de doğru. Buna “Nosebo etkisi” denir. Bu, bir insanın negatif, kendisine zararlı bir sonucun oluşacağına inanmasıyla o sonucu yaratmasına denir. Örnek olarak; bir kişinin ilaç içtikten sonra prospektüsün yan etkiler bölümünü okurken bu yan etkileri kendisinde hissetmeye başlamasını verebiliriz. Negatif duygu ve düşünceler, yönlendirmeler hücrelerinizde tutulurlar ve bazı durumlarda rahatsızlık ve hastalık yaratırlar.
Dr. Karen Lawson, eğer yargı yapmadan ya da sonuca bağlanmadan negatif duygularımızı ifade edebilirsek, onları vücudumuzdan çıkararak özgürleşebileceğimizi söylüyor. Böylece negatif enerjinin üzerimizdeki ağırlığını serbest bırakabiliriz. Ancak, bu zehirli düşünceleri kendi içimize hapsetmek ve bu hislere sıkı sıkı tutunmak yüksek kan basıncı ve sindirim sorunları gibi çeşitli sorunlara sebep olabiliyor. Ayrıca kronik stres de telomerleri (yaşlanma üzerinde büyük bir etkiye sahip DNA iplikçiklerinin uç bölümleri) kısaltarak insan ömrünü azaltabiliyor.
Peki, beyniniz siz negatif düşünceler içinde olduğunuzda nasıl tepki veriyor?
Sizin bir şey düşündüğünüz her an, beyniniz daha fazla sinaps (sinir hücrelerinin birbirleriyle ya da diğer kas veya salgı bezleriyle iletişim kurmasını sağlayan bağlantı noktaları) ve sinir yolu üretir. Yani devamlı negatif düşünceler içinde olmak sadece onları kuvvetlendirir. Aynı şekilde bunun tersi de geçerlidir, yani devamlı pozitif düşünceler içinde olmak ise pozitif sinir yollarını kuvvetlendirir.
Birçok bilim insanına göre, negatif düşünce ve duygular, merkezi sinir sistemi ve beyin arasında sinyallerin iletilmesini engeller. Bu ise sizin bağışıklık sisteminizi, hafızanızı, uyku düzeninizi ve çok daha fazlasını tehlikeye düşürebilecek bir “beyin sisi” oluşturur.
Siz olumsuz duygular içindeyken, kortizol (stres hormonu) o anki stres etkeni ile başa çıkmanız için vücudunuza salınır. Tehlikeli bir duruma tepki göstermek insan olmanın normal bir parçasıdır, ancak olay oluştuktan sonra stresin devam etmesine izin vermek migren, kas ve göğüs ağrıları ve uyku aksamaları gibi birçok sağlık sorunlarına yol açabilir.
Geleceğe çok fazla odaklandığımızda sık sık kendimizi korkmuş hissederiz. Bu da beyincik aktivitemizi düşürebilir. Beyincik aktivitesinin azalması, beynin yeni bilgileri işleme kapasitesini engeller ve yaratıcı problem çözme becerilerini aksatır. Ayrıca korku, sol temporal lobu (beynin sol yan tarafına yerleşmiş olan bölümü) etkileyebilir, bu da ruh halini, hafızayı ve impuls (dürtü) kontrolünü etkiler.
Beyninizin Frontal lobu (beynin ön tarafına yerleşmiş olan bölümü, bilinçli düşünmeden sorumludur), özellikle Prefrontal korteksi, iç hedeflerinize ve inançlarınıza dayalı düşünce ve eylemlerinizi düzenleme konusunda büyük bir rol oynar. Dolayısıyla, beyninizden geçen negatif duygu ve düşünceleri tekrar edip durduğunuzda, bu olumsuz düşünce süreci büyür ve daha fazla sinaps ve nöron baskın düşünceleri kopyalamak için bedende oluşmaya başlar.
Siz şimdi düşünce ve duygular sağlığınızı nasıl etkiliyor biliyorsunuz, peki düşüncelerinizin pozitif kalmasını nasıl sağlayabilirsiniz?
Her şeyden önce, negatif duygularınızı bir şekilde serbest bıraktığınıza emin olun. İster bir arkadaşınızla konuşma yoluyla olsun, isterseniz de yazı, resim ya da diğer sanatsal ifade tarzları olsun, bunlar negatif enerjinin serbest kalmasına yardımcı olur. Olumsuz duygu ve düşüncelere ne kadar uzun süre takılırsanız, onlar beyninizi bir şekilde işgal ederler ve sonuçta da onları gerçeğiniz olarak tezahür etmiş bulursunuz.
İkincisi, meditasyon negatif düşünceleri gidermeye ve pozitif düşünceler için beynin yeni sinir yolları oluşturmasına son derece yardımcıdır. Düzenli meditasyon yapmayı öğrenmek enerjinizin yüksek kalması konusunda size katkı sağlar.
Ayrıca, enerji bulaşıcı olduğundan, kendinizi pozitif ortam ve enerjilerle çevrelediğinizden emin olun. Hayatınıza olumsuz insanları almak sadece kendi enerji seviyenizi düşürür. Devamlı toksik enerjiye maruz kalmak ruhunuza büyük hasar verebilir. Size ilham veren, enerjinizi yükselten ve mümkün olan en iyi hayatı yaşamanız için size cesaret veren insanlarla birlikte zaman geçirin.
Son olarak da kişisel bakımınız için yeterli zaman ayırdığınıza ve kendinizi sevdiğiniz hayatı yaşamaya adadığınıza emin olun. Başkasının mutluluğu için kendi mutluluğunuzu tehlikeye atmayın; en yüksek Özünüze dönüşmenin tek yolu kendi kalbinizi dinlemek ve gitmeniz gereken yolu size göstereceği konusunda kalbinize güvenmektir.
Unutmayalım ki negatif duygu ve düşünceler, aşk, yaşam ve gerçek mutlulukla dolu bir kalp ve zihinde var olmaya devam edemezler.
Aysun AKTAŞ