(11/06/2017, 11:48)yldrm yazdı: Yetişkin insanlarda kekemeli ğin geçmesinin hayal olduğunu belirtiyorsunuz oysa Odyoloji uzmanı Doç.Dr.Songül Aksoy bu konuda gayet pozitif bir yaklaşım sunuyor.Ben de Songül Hanım 'ın terapi yöntemlerini uygulayarak kekemelik sorunumu sabırlı bir çalışmayla tamamen yok ettim.İşte Doç.Dr. Songül Aksoy un tavsiyeleri.
Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Doç. Dr. Songül AKSOY'un sitesinde bulduğum yöntemi:
Öncelikle kekemeliğin GEÇMESİ adı altında ne anladığımızı tanımlamamız lazım bence. Beni hangoutlarda izlediniz mi? Ben konuşurken kekeme gibi mi konuşuyorum? Konuşmamı nasıl algılıyorsunuz?
İşin püf noktası oradadır. Son derece akıcı konuşan ama sürekli tetikte olan bazı arkadaşlar var. Katıldıkları terapilerde öğrendiklerini eksiksiz uyguluyorlar çünkü terapistin de teşvikiyle kekemeliğin KÖTÜ birşey olduğunu iyice içlerine sindirmişler. Herşey iyi de kesinlikle kekelemek istemezler. Terapist de bunu sürekli onlara empoze eder.
Ben böyle bir yaklaşımın kekemelere zararlı olduğunu düşünüyorum. Kusuru hep kendilerinde ararlar halbuki beyinlerindeki o ufak farklılıklardan kendileri sorumlu değildir ve bir kere konuşma konusundaki altyapı normal konuşanlarınkinden farklıdır.
Öyleyse kekemeliği (belli bir yaştan sonra) kendilerine hep
şu veya bu şekilde eşlik edecek olan bir gerçek olarak kabul etseler işleri kolaylaşır.
Görünürde akıcı olmak kekelememek anlamına gelmiyor. Konuşurken bir an 'şu kelimeyi söyleyemeyeceğim eş anlamlısıyla değiştireceğim' hissi geldiği müddetçe kekemesin. Takıldığın yerleri 'şey' veya 'ı ı' diyerek geçiştirdiğin müddetçe kekemesin. Hele hele kendini konuşurken rahat hissetmediğin, otoritelerle muhatap olmaya, belli ortamlara girmeye çekindiğin müddetçe kekemesin. Görünürde akıcı da olsan ve tek bir tekrarlama göstermesen de. Sanırım terapist veya sözüm ona terapistlerin bazıları bunun farkında değildir. Kekemelerin korkularını yeterince ciddiye de almıyorlar.
Bütün bu tezlerin ışığında senin kişisel durumun nasıl? Kekemelik hissi hiç mi gelmiyor? Öğrendiğin yöntemleri hala uyguluyor musun? Kekemeliği kötü bir şey olarak algılıyor musun?
Şimdi bahsettiğin odyoloji uzmanına gelelim:
Alıntı:Konuşma Terapistleriyle uygulanan kontrollü konuşma altın kuralları:
1. kural
Yavaş
2.kural
nefes kontrolü
3.kural
yorulmuş gibi
4.kural
yumuşak başlangıç
Bu kurallar ışığında çeşitli ödevler verilerek terapist takipli bir sistem uyguluyorlar. Başlarda belli sayılarda tek kelime yazıp terapist takipli okuma, sonra ev ödevleri, iki sözcüklü kelimeler, iki sözcüklü cümleler, üç sözcüklü cümleler, paragraf okumaları, hikaye okumaları şeklinde. Eş zamanlı olarak da okumada edinilen kazanımlar konuşmaya aktarılıyor.
Uzmanın tavsiyeleri fluency shaping'de uygulanan yöntemlerdir. Bu yöntem uygulandığı müddetçe akıcılık sağlanır ama kekemelik GEÇER anlamında değildir. Anladığım kadarıyla anılan uzman öyle bir iddiada da bulunmamıştır ve o yönüyle takdir edilecek bir kişidir.
Maalesef kekemelerin büyük bir kısmı bu yöntemi uygulamada zoruluk çekiyor çünkü 3Y yöntemi kendilerini kişiliklerinden yabancılaştırıyor. Şu an Almanya'daki özyardım grubumuzda aynı yöntemle terapi yapmış çok ağır kekeleyen bir arkadaşımız var. O kadar zorlanıyor ki konuşma tarzı kendisine yabancı da gelse normalde kendini ifade etmek önplanda olmalı diye düşüneceksin. Yani iki seçenek arasında bocalasa da üçüncü birisi olarak diyeceksin 'böyle kekelemektense akıcı ve 3Y uygulayarak konuşup kendini ifade etmek daha iyidir'.
Adama sorduk 'yapamıyorum, kendimi yabancı hissediyorum' diyor. Yani terapide olur, günlük yaşamda yapamıyorum diyor.
Bu durum Van Riper veya McGuire terapisini yapmış insanlarda ortaya çıkmıyor. Her yönden kendileri olabiliyorlar, tek takıldıkları anda kendilerini kurtarmak için etkili kontrol yöntemlerine sahipler. Ve takılmayı bir felaket olarak görmüyorlar. Çünkü duyarsızlaşmışlar. Her an her yerde 'kekemeyim' diyebiliyor bunu bir eksiklik olarak görmüyorlar.
Fluency Shaping konseptinin kekemeler tarafından en çok eleştirilen tarafı yukarıda bahsettiğim 'kendimi yabancı hisseidyorum' yönü.
Sonuçta herkes kendisine uygun yöntemi kendisi bulmalı ama hangi yöntemi seçerse seçsin kekemeliği azaltmak, hatta başkası tarafından farkedilmeyecek kadar aza indirgemek mümkündür ama bu genel olarak kekemelik GEÇTİ anlamına gelmiyor.
Sıkça andığınız Canten Kaya bile bin kişilik topluluklarda konuşma yaparken takılma sıfır iken özel ortamlarda veya ön görüşmelerde hala takılabildiğini söylüyor.
Alıntı:Ayrıca Uzm.Psikolog Hayrettin Şahin in Beş Boyut Terapisi kitabı muhteşem mutlaka okuyun.
Yukarıda bahsettiğiniz odyologun olumlu bulduğum tespitlerine karşın andığınız kitap ve onun yazarı beni ikna etmiyor. Kitabı baştan sona kadar okuyup inceledim ve bir kekeme ve kekemelik konusunda eline geçen tüm literatürü takip eden biri olarak değerlendirdim.
Uzmanın genel kültürü kesinlikle çok iyidir, çok da güzel örnekler veriyor. Ama terapisini kekemelik konusunda bilim tarafından çoktan çürütülmüş ve her kekemenin de içgüdüsel olarak yanlış olduğunu bildiği üç tane YANLIŞ varsayım üzerine tesis ediyor. Bütün terapi bu yanlış varsayımlara dayandığı için en azından uluslararası alanda genel kabul gören başarılı konseptlere uymuyor.
1 - Kekemelik psikolojik bir sorun / bir alışklanlıktır: en az 20 yıldır modern teknoloji sayesinde çürütülmüş bir teori (http://www.kekemelikterapisti.com/tr/kekemeler-ve-kekeme-olmayanlarin-beyin-faaliyetleri-arasindaki-farklar-nelerdir.html)
2 - Etki ve tepkilerin çarpıtılması: Kekemelik nefesin tutulmasına yol açıyor yerine kekemelik yanlış nefesten geliyor iddiası vs.
3 - Kekemelik yetişkinlerde de tamamen geçer* iddiası (Uluslararası Kekemelik Kuruluşu ISA ve Almanya Kekemelik ve Özyardım Federasyonu'nun bunca bilimsel araştırma ve kaynaklarına rağmen)
*) bu konuda hep bazı istisnalar vardır ama istisnalar kaideyi bozmaz!
Bu tür iddialar kekemelerin duygularıyla oynamak onları bir nevi kekemeliklerinden sorumlu tutmak anlamına geliyor.
Kekemeliği önemli oranda azalan yetişkinler varsa bile burada belirlenen hedefler ve yapılan vaatler çok önemlidir.
Yanlış varsayımlara dayalı bir terapinin işleyip işlemediği konusunda tereddütüm var. Gerçi ünlü Alman terapisti Andreas Starke'nin dediği gibi: 'İyileştiren haklıdır - hangi varsayıma dayanırsa dayansın'.
Ancak anılan uzmanların iyileştirdiğine inanmıyorum. Çok iyi bir ilerleme sağlayabilirler ama iyileşmek demek hiç bir yerde hiç bir şekilde 'takılabilirim' korkusunun olmaması demek. (Sende nasıl?)
Bakınız ayrıca: http://kekemelikforum.com/konu-kekemelik-terapisinde-basarisizlik.html (oradaki makale Almanya'nın önde gelen terapistlerinden Robert Richter'e ait ve çok iyi bir analiz).
Saygılarımla
Petra