Mobil giriş için Tapatalk uygulaması kullanılabilir.
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 5/5 - 2 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Yeni bir bakış açısı - İngilizce makale
Bülent
#7
Çok yerinde bir çalışma olmuş
Bul
Cevapla
cemal alın
#8
(01/03/2021, 12:24)Bülent yazdı: Çok yerinde bir çalışma olmuş

İlginiz için teşekkür ederim Bülent bey. Ben beş veya 6 yıl önce bu forumla tanıştım ve gördüğüm ilk isimler Ercan bey ve Petra Hanım idi, ikisine de şükran borçluyuz bence. Yalnız benim için şu sıralar kilit isimler Petra Hanım ve Koray bey, çünkü bu iki değerli isimin grupta çok aktif olmalarının yanı sıra, araştırmaları paylaşmada da çok katkı sağlıyorlar. Burada Petra'nın çok büyük önem taşıdığını düşünüyorum ve görüyorum... kendisine çok teşekkür etmek istiyorum. En başından beri hep taşın altına elini koyuyor.
Bul
Cevapla
cemal alın
#9
3. Bölüm

Konuyu iyice açmadan evvel

Kekemelik enigmasının (gizeminin) üzerindeki sisleri kaldırmaya devam ederken, ilk önce ödül-ceza mekanizmasının ve hareket mekanizmasının aralarındaki bağlantıya dair birkaç önemli bilgiyi derleyip bir araya getirmeliyiz. Aşağıda, bu bağlantıyı açıklamak maksadıyla akademik çalışmalardan bahsediyor olacağım.

Ödül-Ceza ve Hareket Arasındaki İlişkiye Kanıt Sağlayan Akademik Araştırmaların İncelenmesi – Parkinson Hastalığı, “Kinesia Paradoxa”, Hareket, Ödül-Ceza

Aşağıda, konuyla ilgili sayısız makaleden alıntı bulunmaktadır. Çoğu makale, kekemelikle doğrudan ilgili makaleler olmaktan ziyade, ödül-ceza ve hareket mekanizmaları arasındaki ilişkiyle ilintili makaleler, ancak söz konusu makalelerin bulguları, kekemeliğin doğasını anlamak ve aydınlatmakta kesinlikle kullanılabilir.

Teorinin büyük bir bölümü, hareket ve ödül-ceza mekanizması arasındaki ilişkiyi açıklamaya ayrılmıştır. Kekemeliği anlamak, bu kritik ilişkiyi anlamaktan geçtiği için bu ilişkiyi anlamak çok önemli. Aşağıda, söz konusu ilişkiyle ilgili iddiama güvenilirlik kazandırma adına bu ilişkiyle ilintili sayısız makale kullanacağım.

Önceden belirtildiği gibi; amaç, konuyla ilgili bilgi birikimi ne olursa olsun, okuyucunun anlatılan açıklamaları rahatlıkla anlamasıdır. Tabii ki söz konusu makalelerden alınan alıntılar, akademik bir jargona sahiptirler. Eğer ilgilinizi çekiyorsa ilgili makaleleri inceleyebilirsiniz. Ancak, yukarıda bahsi geçen amaç doğrultusunda, ben ayrıca bu makaleleri yorumlayıp, aynı zamanda kekemeliğin doğasının anlaşılması için daha sarih cümleler kullanacağım. Bunun takibini kolaylaştırmak için, söz konusu bu bölümdeki bütün akademik alıntılar tamamen italik bir biçimde yazılmıştır. Benim yorumladığım kısımlar ise normal font olacaktır. Sadece söz konusu araştırmaları yorumladığım bölümleri okursanız bile, makaleler de anlatılmak istenilenlerin büyük bir bölümünü kavrayabileceksiniz. Ancak akademik araştırmalardan alıntılanan kısımları okuyup az biraz anlarsanız, bir şekilde birleştirir ve kavrayabilirseniz, konu hakkında bilgi birikiminiz ne olursa olsun, muhtemelen konuya dair fazlasıyla yeterli bir anlayışa sahip olacaksınız.

[Not: Yani yazarımız burada, makalelerin paylaşılan ilgili kısımlarını okumamazlık yapmazsanız iyi olur diyor. Az bir şey anlamanız bile yeter diyor, zaten kendisi söz konusu makaleleri yorumluyor. Ve ben burada bu makaleleri elimden gelecek en iyi şekilde çevirmeye çalışacağım, zira bu makaleler tıpla ilgili makaleler, benim ilgi alanım değil, terimlere hâkim değilim, eğer bazı yerleri yanlış çevirirsem de af buyurun. Neyse ki yazarımız zaten söz konusu makaleleri yorumluyor.]

Aşağıda işimize yarayacak bazı araştırmaların gözden geçirilmesinden sonra, “Daha İlgili Makaleler ve Bilgiler” adlı bir bölümüm var. Bu bölüm, benim anlatmaya çalıştığım kekemelikle ilgili teorimi daha çok destekleyen ve/veya söz konusu teorimin önemli bileşenlerini içerisinde barındıran bir bölüm.

Konuya dair destekleyici bilgilerin açıklanmasından sonra, bu bölümü takiben, “Sentez ve Sonuç/Çıkarım” adlı bir bölümüm var. Bu bölümde ise, önceki bölümlerde paylaşılan bilgiyi bir araya getiriyor ve bu bilgilerin desteklediği kekemeliğe dair teorimi anlatıyorum.

Hadi şimdi, hareket ve ödül-ceza arasındaki ilişkiyi anlatan akademik araştırmalara dalalım.

Makale 1= “Motivasyonun Hareket Üzerindeki Etkisi: Parkinson Hastalığındaki Bradykinesia (Bradikinezi) Üzerine Bir Araştırma.”

[Not: Mütercim olarak Bradykinesia (Bradikinezi) tanımını wikipedia’dan baktığımda, kısaca Parkinson hastalığının bir belirtisi olduğu söyleniyor: “Bradikinezi, yavaş hareket ve vücudun komut üzerine hızla hareket etme yeteneğinin bozulmasıyla tanımlanır.” Ben çeviride Bradikinezi diye çevrilmiş Türkçe karşılığını değil, orijinal adıyla (Bradykinesia) kullanacağım. Benim kaygım şu; bu terimleri/kavramları ve konuları araştırmak isteyenlere kolaylık olsun istiyorum.]

Bir hareket bozukluğu olan Parkinson hastalığına (kısaca “PD”) sahip bireylerde titreme kadar Bradykinesia da (yavaş hareket etme ve hızlı hareket edememe de) görülür. Kekemeliğin anlaşılması açısından PD hakkında bulunan paha biçilmez keşif, “kinesia paradoxa” adlı bir PD fenomenidir. (Yani başka bir deyişle, Parkinson hastalığının olgusu olan “kinesia paradoxa”, kekemeliğin doğasının anlaşılmasında çok önemlidir.) Kinesia Paradoxa, Parkinsonu olan insanlarda bulunan, hareket kontrolünün neredeyse tamamının geçici bir şekilde yeniden kazanılması demek. Söz konusu hastalığa sahip olanlarda göründüğü üzere “birden bire”, geçici bir şekilde zahmetsiz ve kolay bir biçimde normal hızda hareket edebiliyorlar. Bu tam anlaşılmamışsa da, çevredeki değişikliklere binaen tetikleniyor. Elbette ki, konuşmanın da ayrıca bir hareket olması ve kekemeliğin şiddetinin de çevredeki değişikliklere bağlı olarak değişiyor olması, bu olgunun (yani kinesia paradoxa’nın) kekemeliğin anlaşılmasında büyük bir önem teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

Shiner, Seynour, Symmonds, Dayan, Bhatie & Dolan’nın görüşleri (2012), “Son dönemdeki düşüncelere göre; Bradykinesia belki de basit motor/hareket yavaşlığı belirtisinden daha fazlasıdır, ve belki de striatum [bazal gangliyon çekirdeği] içerisinde olan motivational vigour (motivasyonel enerjinin) işleyişindeki spesifik bir eksikliği yansıtıyor olabilir. Biz bu makalede, ‘olası aksiyon-çıktılarının motivasyonel belirginliğinin spesifik doğası tarafından PD’deki hareket zamanlaması değiştirilebilir’, hipotezini test ettik.”

Yorumlama ve tercüme etme:
Son dönemdeki düşünceler doğrultusunda, Bradykinesia (daha çok Parkinson hastalığında görülen hareket yavaşlılığı) doğrudan “motor bozukluk” sebebiyle oluşmuş değil, bunun yerine hareketleri yapmada etkili olan “motivational vigour” (motivasyonel enerji) eksikliğinden kaynaklı. Başka bir deyişle, sorun motor sistemin düzgün çalışmıyor olması değil, sorun hareketlerin altında yatan motivasyondur (kesinlikle bilinçaltında yatan bir sorun) ve bu sorun Bradykinesia olarak görülür.

Shiner ve arkadaşlarının ifadeleri(2012); “PD’deki Bradykinesianın çarpıcı klinik karakteristiği, değişken olmasıdır; yani aynı hastanın değişik koşullar altında çok farklı hareket hızlarına ulaşabiliyor olmasıdır. Bu değişkenliğin en uç belirtisi “kinesia paradoxica” (hastaların neredeyse normal hızda hareket edebildikleri durumlar)’dır. Ki bu durum, yani kinesia paradoxica, genellikle sadece aşırı caydırıcı/uyarıcı durumlarda teşekkül eder. Bu gözlem, kazanılabilir ödül ve kaçınılabilir ceza’nın (yani ödül ve cezanın) hareketin zamanı (yani bir hareketi yaparken o hareketin aldığı zaman) üzerinde bir etkisinin olup olmadığına dair inceleme yapmamız için bizleri motive etti.” Devam ediyorlar; “Bu fikir, PD’deki bozulmuş ‘motor motivasyon’ düşüncesiyle bağlantılanmış, işte bundan dolayı hızlı hareket etmenin maliyet/fayda oranında bir değişiklik veya bir bozukluk söz konusu olduğu düşünülmüştür. En önemlisi, kontrol verileriyle karşılaştırıldığında PD’si olan grupta ödül mekanizmasının bozuk olduğu görülmesine rağmen, ceza mekanizmasını test etme amaçlı deneme yaptığımızdaysa benzer şekilde bir bozukluk gözlemlemedik ve bu daha önceden kanıtlanmış bir şey değildi. [Yani ödül gerektiren hareketleri yapmada bir bozukluk veya zayıflık söz konusuyken, ceza gerektiren hareketlerde böyle bir durum söz konusu değil.] ” Devam ediyorlar; “Bulgularımız gösteriyor ki, bradykinesia sadece basit bir şekilde hareketle ilişkili olamaz, fakat daha doğrusu hypodopaminerjik bir striatum’un aksiyon değerlerini hesaplaması (a hypodopaminergic stratium "computes action values") ile ilişkili olduğunu gösteriyor.” Devam ediyorlar; “Özetle, bradykinesia’nın nispeten koşullara bağlı bir hesap hatası olduğunu dair kanıt sağlıyoruz. Biz bradikinetik hareketleri, hareketlerin teşekkül ettiği valans çerçevesine bağlı olduğunu göstererek, PD’nin hipodopaminerjik durumla ilişkili bilişsel ve motor bozukluklarını birleştiriyoruz. Böyle bir modülasyon, PD’si olanların olağanüstü koşullarda aniden hızlı hareket edebildikleri ‘kinesia paradoxica’da bariz bir şekilde mevcut.” [ https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0047138#pone.0047138-Sheridan2 ]

Bulguları yorumlama ve tercüme etme:
Parkinson Hastalığına (PD) sahip bireylerde görülen bradykinesia semptomları, çevresel koşullara bağlı olarak çok değişkenlik gösterir. Bu semptomlardaki değişiklik en çok, hızlı hareket edilmediği takdirde bir darbeye veya müeyyideye (ceza) maruz kalınacak durumlarda dramatik bir biçimde kendisini gösterir. PD’si olan birey, eğer yavaş hareket ederse karşılığında menfi bir olaya maruz kalacağı zaman, birden bire nispeten normal hızda hareket etmeye başlar. Söz konusu bu menfi olay yoksa, PD’si olan birey bu hızlı hareketi yapamaz. İşte bu, çevresel koşullara bağlı olarak Parkinson hastalığına sahip bireylerde görülen değişken hareket etme kabiliyetine “kinesia paradoxa” deniliyor.

Bunu şöyle bir örnekle canlandırabiliriz: Parkinson’u olan bir birey dışarıda bir bankta oturuyor ve birden bire banktan fırlayıp hızlıca koşmak istiyor. Ancak, bilinçli bir şekilde istediği bu hızlı hareketi yapamıyor, zira kendisinde Parkinson hastalığı mevcut. Bu hareketleri yapmaya çalıştığındaysa, bradykinesia semptomları uyarınca hareketleri yavaş olacaktır.

Şimdi, bu aynı adam aynı bankta oturuyor ve fark ediyor ki caddeden üzerine doğru bir araç gelmeye başlıyor. Bu durumda bilinçaltı süreçleri biliyor ki, çabuk davranmazsa eğer ölüm veya sağlam bir yara alacak. Böyle bir tehditle karşı karşıya iken, Parkinson’u olan söz konusu aynı adam, birden bire banktan fırlayıp koşabilecektir. Bilinçaltı süreçleri, bu hızlı hareketi sağlayacak enerjiyi/canlılığı (vigor) temin edecektir. Ancak, söz konusu bu tehdit ortadan kalktığında, adam tekrar o hızlı hareketi yapamadığı duruma gelecek ve bilinçaltı süreçleri bu enerjiyi/canlılığı (vigor) sağlaması için devreye giremeyecektir. Bu olgu veya fenomen, “kinesia paradoxa” olarak bilinir: Yani, bireyin hareket kabiliyeti, acı verici bir uyaranın tehdidi tarafından belirlenir. Bu hastalığa sahip bireyler sadece, çevre koşullarının getirdiği önemli tehditler olduğunda daha hızlı hareket edebilirler. Böylesi önemli bir tehdidin bir sonucu olarak, bilinçaltı süreçler, vücudun hızlı hareketleri temin etmesi için yeterli motivasyonu (enerji/canlılık/vigor) sağlar.

Makaleye geri dönersek, son alıntı en değerlisidir: “Bradykinesia sadece hareketle ilintili değildir, ‘hesaplanmış aksiyon değerleri’ (computed action values) ile ilintilidir.” “Hesaplanan aksiyon değerleri” derken şunu kast ediyorlar; beyin farklı hareketler için öngörülen “ödül-ceza” değerlerine göre karar veriyor. Örneğin, eğer ben patates cipsini kavramak ve ağzıma götürmek için elimi oynatırsam, bu durumda kayda değer bir ödül beklentisi söz konusu. Bilinçaltı bu “aksiyon değerini" (action value) hesaplayacaktır ve beklenilen ödüle dayalı bir şekilde söz konusu hareket opsiyonuna “motivasyonel güç” (motivational vigor) sağlayacaktır. Başka bir deyişle, bilinçaltı, patates cipsini ağzıma atmamın sonucunda beklenilen ödüle (yeme-zevki) dayalı olarak, söz konusu hareketlerin değerlerini yüksek olarak belirler ve bu hareketi yapmamı onaylar. İşte bundan dolayı bilinçaltı beni bu opsiyona “yönlendirecek” ve söz konusu hareketleri yapmamı sağlayacak olan gerekli motivasyonel enerjiyi (motivational vigor) verecektir. Bahsi geçen araştırmacılar, bradykinesia’nın, motor sistemdeki bir bozukluk olmadığını, daha ziyade bilinçaltı tarafından “aksiyon değerlerinin” (action values) mütemadiyen yanlış hesaplanması sonucunda, Parkinson’u olan hastaların hareket performansındaki düşük “motivasyon enerjisinin” (motivational vigor) oluştuğunu belirtiyorlar. İşte bilinçaltının bu yanlış hesaplaması bradykinesia ile sonuçlanıyor. İlginç bir şekilde Parkinson hastalığında, ciddi bir “menfi durum” (ceza) söz konusu olduğunda, yukarıda da örneği verildiği gibi, bradykinesia’ye sahip birey birden bire hızlı hareket edebiliyor.

Sonuç olarak:
Hareket sistemi, derin bir şekilde ödül-ceza sistemiyle iç içe. Tüm hareketlerin altında yatan şey, ödül beklentisi ve/veya cezadan kaçınmadır. Şimdilerde yaygın olarak, Parkinson hastalığındaki hareket bozukluğunun sebebinin “hareket sistemindeki bir tür motor bozukluğunun” direk sonucu olmadığı, aslında buna sebep olanın ödül-ceza mekanizmasındaki yanlış hesaplama olduğu düşünülüyor. Bu makalede kekemeliğin bir hareket bozukluğu olduğunu iddia ettiğim üzere, gerçek şu ki, ödül ceza sisteminin tüm hareketlerin altında yatmasından, temelini oluşturmasından ve katkıda bulunmasından çok önemli sonuçlar çıkarılabilir.

Konuşmadaki “blok”/”kekemelik” ve bocalamanın, bilinçaltı tarafından ödül-ceza sisteminin yanlış hesaplanmasının sonucu olarak oluşurlar. Konuşma hareketlerinin maliyet/fayda oranı bilinçaltı tarafından yapılması çok riskli bir hareket olarak belirlenmiş, bunun için bilinçaltı bu riskli bulduğu konuşma hareketlerini yapmamanın en iyisi olacağına karar vermiş. Bunun sonucu olarak, söz konusu konuşma hareketlerine ket vuruluyor, blok oluşuyor ve/veya yapılması çok zor oluyor.

Çevre değiştikçe, bilinçaltının konuşma hareketine dair ödül/ceza hesaplaması da değişir. Bir kişi, kekeme bir bireyin ortamına girdiğinde, kekeme bireyin sosyal gereksinimleri artık tehdit altında olduğundan, konuşma hareketi için acı verici bir sonucun oluşacağı “riski” bilinçaltı tarafından yüksek bulunur. Bunun sonucu olarak, bilinçaltı “motivasyonel enerji”yi (motivational vigor) sağlamaz ve söz konusu konuşma hareketlerine ket koyar ya da yapılmasını çok zorlaştırır.
Bul
Cevapla
cemal alın
#10
4. Bölüm
 
Makale 2= “Ödül-Ceza Dopamin ve Ödül-Ceza’nın Mekanizmaları”
 
“’ Eylemlerin sonuçları müspet veya menfi olsun, bu eylemlerin sonuçlarından bir şeyler öğrenebilme yeteneği, Adaptif davranışın’ (adaptive behavior) karakteristik özelliğinden biridir (Paton and Loui, 2012).”
 
“Son araştırmalar gösteriyor ki; nörotransmitter dopamin, ödül ve ceza arasındaki farka işaret ederek ve bu farka yanıt olarak yapılacak fiziksel eylemi belirleyerek, bu ‘adaptif davranış’ın işleyişinde çok önemli bir rol oynuyor.”
 
“D1 reseptörü (orta kılcal nöronlardaki dopaminerjik sinyalin ‘direkt yolu’) uyarıldığında, ‘hareket yeteneğinde artış ve donup kalmada (hareket edememe) azalma’ görülürken, D2 reseptörü (orta kılcal nöronlardaki dopaminerjik sinyalin direkt olmayan, endirekt olan, yani dolaylı yolu) uyarıldığında, hareket kabiliyetinde azalma ve donup kalmada (hareket edememe) artış ile bradykıinesis (daha yavaş hareket) oluşuyor. Böylece, ödül mekanizması harekete ve ödül arayışına yol açarken, ceza mekanizması korkuya ve endişeye (donup kalma) ve depresyona (daha az ve daha yavaş harekete) yol açıyor.”
 
“Genel olarak, Kravitz ve diğerlerinin çıkarımları, karar-verme ile ilgili temel bir noktaya vurgu yapmaktadır: seçme ve eyleme kabiliyeti, gerçek anlamda ödül mekanizmasının öğretici yanından asla bağımsız değil (Paton and Louie, 2012).”
 
Bulguları yorumlama ve tercüme etme:
Yukarıdaki makale, önceki makalenin bulgularını onaylıyor ve onu daha da aydınlatıyor. Bu makaledeki önemli nokta, bir organizmanın (insanlar da dâhil) ödül ve cezaya nasıl farklı cevap verdiğine dair net bir açıklama getiriyor olmasıdır. Kısaca, ödülün harekete ve cezanın da daha az harekete ve hatta neredeyse donmaya yol açtığını açıklıyor. Görünüşe göre cezanın daha az harekete veya donmaya yol açması, kekemelik ve blok açısından özellikle aydınlatıcı. Bunu aklınızda tutun.
 
Bu makale ayrıca, “öğrenmenin” doğasına ilişkin de önemli açıklamalar getiriyor. Öğrenme, önceki deneyimlerden alınan (veya öğrenilen) basit bir adaptif davranıştır (adaptive behavior). Canlı bir organizma bir hareketi-davranışı yapıyor ve bu davranıştan doğrudan ödül (iyi hissetmek ya da zevk almak vb.) alıyorsa, bu söz konusu hareket-davranış bilinçaltı tarafından destekleniyor ve tekrar rahatça yapılmasına olanak sağlanıyor. İşte bilinçaltı tarafından yapılan bu desteğe biz “öğrenme” diyoruz. Yani bilinçaltı söz konusu eylemin ödül verici olduğunu öğrenmiştir. Ama aslında bilincin altında gerçekleşen bu öğrenme faaliyeti, sadece ödül mekanizmasının uyarılmasından ibarettir. İşte bu yüzden, bilinçaltı söz konusu hareketleri ödül verici olarak algıladığı için, daha sonradan bu hareketlerin yapılmasına “izin verir” ve hatta yapılmasına “teşvik” eder [çoğunuzun da bildiği gibi, bağımlılık dediğimiz olgu da böyle oluşuyor zaten]. Hareketler-davranışlar açısından bunun tersi oluştuğunda, yani yapılan eylemin sonucu “ceza” ile sonuçlanırsa, eylemi yaptıktan sonra kötü hissedilir. Bilinçaltı, bu eylemlerin müeyyideli (ceza) olduklarını öğrenir ve bundan dolayı bu eylemleri yapmanın fayda sağlamadığını varsayar. Bütün bunlar, bilincin farkındalık seviyesinin altında, eş deyişle bilinçaltında gerçekleşir. Yukarıda paylaştığımız makalenin son alıntısı da çok değerlidir: “karar verme, ödül mekanizmasının öğretici yönünden asla bağımsız değil”.
 
 Makale 3= Beyindeki Ödül Mekanizması Süreci: Hareket Hazırlığı İçin Bir Ön Şart
 
Keitz, Martin-Soelch & Leenders’ın ifadeleri (2013): “Evrimsel bir perspektiften bakılırsa, “ödüllendirici bir uyarımın”, türlerin devamı için hayati bir önem taşıdığı söylenilebilir. Eğer kompleks yapıdaki bir türün, yaşadığı deneyimlerden bir şeyler öğrenmediğini iddia edersek, o türün hayatta kalamayacağını da [böylelikle genini de aktaramayacağını ve günümüze değin gelemeyeceğini de] iddia etmiş oluruz. Omurgalılarda, geçmiş deneyimlerden bir şeyler öğrenebilme yeteneği veya eş deyişle, hangi uyaranlara veya durumlara yaklaşılması ve hangilerinden kaçınılması gerektiğini bilmek için ödüllendirici ve ödüllendirici olmayan uyaranları ayırt edebilme yeteneği, hayatta kalmak için çok önemli bir koşuldur.”
 
Devam ediyorlar; “Bozulmuş bir motivasyonel arka plan, belki de dopaminin eksik olduğu durumlarda hareketin yavaş olmasının sebebi olabilir.”
 
Devam ediyorlar; “Parkinson hastalığında, hareketin yavaşlığının sebebi bir motor bozukluk olmaktan ziyade, daha çok bilinçaltındaki motivasyonel eksiklikten kaynaklanır."
 
Bulguları yorumlama ve tercüme etme:
Muhtemelen evrim, ödül-ceza mekanizmasını, canlı organizmaların yaşam şanslarını maksimize etmeleri için bir çeşit yol gösterici olarak tasarladı. Zevk ve haz veren uyaranlar ödüllendiricidir, çünkü evrim tarafından bunlar hayatta kalabilmek için faydalı olarak varsayılmıştır. Ceza ve acı ise, tam tersi bir biçimde hayatta kalmak için menfi bir olgu olarak, yani yaşamı tehdit eden bir uyaran olarak görülmüştür. Ödül ve ceza sistemi, organizmanın hayatta kalma şansını maksimize etmek için, belirli davranış ve hareketleri destekler/teşvik eder veya desteklemez/teşvik etmez.

Parkinson hastalığı gibi hareket bozukluklarının kaynağı, belki de bütün hareketlerin altında yatan ödül mekanizmasının bozulmuş olması olabilir.

Bunu kekemeliğe uyarladığımızda -çünkü kekeme birey her konuşma girişiminde “ceza” (utanma, rezil olma) ile karşılaşır- söz konusu bu konuşma hareketleri, bireyin bilinçaltında, hayatta kalabilmesi açısından dezavantajlı olarak görülmüştür. Sonuç olarak, muhtemelen bilinçaltı süreçleri, bu konuşma hareketlerinin/girişimlerinin acıya sebep olduklarını ve bu yüzden bireyin hayatta kalması açısından menfi olduklarını varsaymıştır. Neticede bilinçaltı süreçleri, konuşma hareketlerinin yapılması için gerekli olan motivasyonel desteği sağlamayarak, konuşma hareketlerinin yapılması için katkıda bulunmamış ve sonucunda blok ve kekemelik oluşmuştur.
 
Makale 4= Harekette Dopamin Nöronlarının Rolü: Yeni Araştırma Bulguları
 
Science Daily’e göre (2016); “Princeton Üniversitesi araştırmacıları, öğrenmede, motivasyonda ve diğer fonksiyonlarda rol alan bir beyin kimyasalı olan dopaminin, hareketi tasarlama ve kodlama işlemlerinde doğrudan bir rol oynadığını buldular. Bu bulgu, araştırmacıların Parkinson hastalığı gibi hareket bozukluklarında dopaminin rolünü daha iyi anlamalarını sağlayabilir.”
 
Devam ediyor; “Ana akım görüş, dopamin için dolaylı/endirekt bir rol olduğunu ileri sürüyordu: nöronlar, hangi eylemlerin ödüllendirici olduğunu öğrenmemizde bizlere yardımcı olurken, üstelik bu eylemleri planlamamızı ve bu sayede de söz konusu eylemleri yapabilmemizi sağlıyor. Parkinson hastalığı nedeniyle dopamin nöronları bozulduğunda, birey, eylemleri için planlama yapmayı öğrenemez ve böylece hareket edemez.”
 
Devam ediyorlar; “Yeni çalışma, ödüle dayalı öğrenme sürecinde dopaminin rol oynadığını doğruladı, ama ayrıca ‘dorsomedial stratium’ (arkaya doğru ve orta hat içerisinde bulunan bazal gangliya) içerisindeki dopamin nöronlarının harekette doğrudan bir rol oynayabileceğini de ortaya çıkardı.”
 
Devam ediyor; “Araştırmacılar, dopamin nöronlarının gerçekten de ödül-beklentisinin ipuçlarını kodladıklarını buldular ve bu bulgu, önceki araştırmalara da uyuyor. Ama ayrıca, ‘dorsomedial stratium’da , dopamin nöronlarının, canlının hangi eylemi yapacağına dair bilgiyi taşıdıklarını da buldular. Witten (2016), ‘Bu düşünce, bizlere, dopamin nöronlarının ödül-beklenti hatalarının sinyallerini (reward-prediction error signal) taşıdıklarını ve böylece hareketler veya eylemler üzerinde dolaylı/endirekt olarak etki edebildiklerini söylüyor. Zira eğer sizde bu mekanizma çalışmıyorsa, hangi hareketi yapacağınızı doğru bir şekilde öğrenemezsiniz,’ diyor. ‘Her ne kadar bu doğru da olsa, kesinlikle hikâyenin tamamının bundan ibaret olmadığını, ayrıca dopamin nöronlarının hareket veya eylemleri direkt olarak kodladığı bir tabakanın var olduğunu da gösterdik.’”
 
[Not: Reward-prediction error, edinilen ve edinilmesi beklenen ödül arasındaki farktır. Yani diyelim A beklenilen ödül iken, alınan ödülün ise B olması durumudur.]
 
Yorumlama ve tercüme etme:
Dördüncü makalemiz, önceki üç makalemizi onayladığı gibi, ayrıca konuyu bir adım daha ileri götürüyor: Hareket veya eylemleri öğrenmede ödül-ceza mekanizmasının rolüne dair iddiaları pekiştirip sağlamlaştırıyor ve ayrıca ödül mekanizmasının hareket üzerinde direkt bir kontrolünün de olduğunu söylüyor.
 
Kekemelikle Daha İlgili Makaleler ve Enformasyonlar
 
İlgili Enformasyon 1= “The Monster Study” deneyi
 
Not: Bu deney kesinlikle ahlakdışı olarak görülüyor ve bu deneyi yürütmüş olan organizasyon söz konusu bu canilikten dolayı özür diledi. Ancak, kekemeliği anlamak için kullanılabilecek açıklayıcı bilgiler içeriyor.
 
Psyblog (2010): “1930’larda, kekemeliğin organik veya genetik olduğu düşünülüyordu. Bu, ya kekeme olarak veya kekeme olmayarak doğarsınız demekti ve bunun için yapılabilecek pek az şey vardı. Dr. Johnson’un ise farklı düşünceleri vardı: Dr. Johnson, hâlihazırda kekeme olan çocukları kekeme diye yaftalayıp, doğru konuşmaları için üzerlerinde baskı kurulursa eğer, bu çocukların kekemelik şiddetleri daha da kötü olacak ve hatta kekeme olmayan çocuklarda da aynı şey yapılırsa kekelemeye başlayacaklarını düşünüyordu. Düşüncesini kanıtlamak adına, o günden beri ‘The Monster Study’ olarak bilinen meşhur deneyi önerdi.”
 
Psyblog devam ediyor, “Deneyde yirmi iki tane yetim çocuk kullanıldı. Sonra bunlar iki gruba ayrıldı. İlk grubu ‘akıcı konuşanlar’ ve ikinci grubu ‘kekemeler’ diye ayırdılar. İlginç bir biçimde, sadece kekeme diye yaftalanılan grubun yarısı kekemelik belirtileri göstermeye başladı."
 
Psyblog devam ediyor, “Deney boyunca, ‘akıcı konuşanlar’ diye ayrılan gruba çok iyi davranıldı ve konuşmaları için onları cesaretlendirdiler ama deneyin adının kötüye çıkmasının sebebi, diğer gruba (yani kekeme diye yaftalanılan gruba) yapılan muameleydi. Kekeme diye yaftalanılan grup, kekemelik hakkında daha çok bilinçli hale getirildi. Onlara kekemelik hakkında ders verildi ve kelimeleri tekrar etmemeleri için çok özen göstermeleri gerektiği söylendi. Diğer öğretmenler ve personeller ise işe alındıkları zaman, sadece araştırmacıların onlara tüm grubun kekeme olduğunu söyledikleri için onlar da bu yaftalamayı iyice güçlendirdiler, hâlbuki işe alınan öğretmen ve personeller korkunç gerçeğin ne olduğunu bilmiyorlardı.
 
Psyblog devam ediyor, ”Bu negatif terapiden sonra, kekeme gruptaki altı ‘normal’ çocuktan beşi kekelemeye başladı. Terapiden önce kekemeliği olan beş çocuktan üçünün kekemeliği daha da kötü oldu. Buna karşın, ‘normal’ diye etiketlenen gruptan sadece biri, deneyden sonra çok daha büyük konuşma bozuklukları edindi.”
 
Sonuç olarak:
Söz konusu deneye kadar normal konuşan altı çocuğun beşinde kekemeliği oluşturmayı başardılar. Ve bunu da, şu çevresel koşulları yaratarak başardılar: konuşmada herhangi bir takılmanın kötü olduğunu çocuklara öğreterek, takıldıkları zaman onlara olumsuz tepkiler vererek, onları, konuşurken akıcı olmadıklarına ikna etmek için takip edip üzerlerinde baskı kurarak...
 
İlerleyen sayfalarda “Sentez ve Sonuç” bölümünde bu bilgiyi kullanacağım.
 
İlgili Enformasyon 2= Kekemelik Tarzı Olguların Diğer Hareket Becerilerinde Varlığı; İşaret Dili, Yipler, Dartitiler
 
[Not: Yipler (yips), akıl ve beden arasındaki zihinsel bağlantı kopukluğu iken, Dartitiler (dartitis), dart atıcılarında görülen performans bozukluğu veya dartlarını ellerinden çıkarıp fırlatamama durumudur. Okunuşu dart-eye-tits ama ben Türkçeye Dartiti diye çevirdim, zira Türkçe çevirisini bulamadım, bir yanlışlık varsa af buyurun. Bu olguları araştırmak isteyenlere de orijinal isimlerini yukarıda yazdım zaten.]
 
Snyder’ın ifadeleri (2006), “Kekemelik tarzı davranışların işaret dilinde de mevcut olduğuna dair raporlar yaklaşık 70 yıldır biliniyorken, bu olgunun kendisine fazla dikkat çekilmediği gibi, söz konusu olgunun kekemelik fenomenine dair anlayışımıza nasıl etki edeceği ile ilgili de pek az çalışma söz konusu.”
 
Ayrıca Ellen Marie Silverman da, kekemelik benzeri davranışların işaret dilinde de ortaya çıkması üzerine yazmıştır.
 
[Not: Ellen Marie Silverman, “Mindfulness & Stuttering: Using Eastern Strategies to Speak with Greater Ease” adlı telifin sahibi.]
 
İşaret dilindeki kekemeliğin, kekemeliğin kendi doğasını anlamamız için çok önemli olduğu aşikârdır ve Snyder’ın yukarıdaki makalesi de, işaret dilindeki kekemeliğin varlığını haklı olarak doğruluyor. İşaret dilindeki kekemelik, odağı konuşma mekanizmasının kendisinden uzaklaştırıyor, çünkü kekemelik sadece konuşmada görülen bir olgu değil. Yukarıdaki makale, kekemelik tarzı davranışların, farklı iletişim alanlarını da etkileyebileceğini savunuyor. Aynı makale, iletişimin kendisinin, kekemelik benzeri davranışların tezahür edilmesinde kilit nokta olduğunu da iddia ediyor. Ancak, kekemelik benzeri davranışlar diğer motor-hareket-yetilerinde de görülür, ki bu kekemelikte iletişimin kilit bir rol oynadığı görüşünü bertaraf eder. İşaret dilinde kekemeliğin olması aydınlatıcı ve paradigma kaydırıcı iken, kekemelik benzeri davranışlar iletişimin dışında da görülür. Şurada, bu konu hakkında kapsamlı bir yazım var ( https://understandingdysfluency.com/2017...m-emotion/ ). İletişim dışı alanlarda görülen kekemelik benzeri davranışlar arasında Yipler ve Dartitiler sayılabilir.
 
[Not: Synder’in makalesi, bir şeyler anlatmaya dayalı durumlarda, yani kısacası iletişim kurmada kekemeliğin görülmesinin şaşırtıcı olmadığını, çünkü iletişimin bizatihi kendisinin kekemeliğin oluşmasında kilit rol oynadığını iddia ediyor. Yazarımız Matthew O’Malley ise, kekemeliğin ortaya çıkmasında iletişimin rol oynamadığını, zira Yipler ve Dartitiler’de de görüldüğü üzere, kekemelik benzeri bu tarz davranışların iletişim dışı alanlarda da görüldüğünü söylüyor.]
Bul
Cevapla
cemal alın
#11
5. Bölüm
 
Yipler & Dartitiler Dahil, Kekemelik Benzeri Diğer Davranışlar Üzerine:
 
“Yipler” ile ilgili olarak Wikipedia’dan alıntı (2017):
 
“Yipler, sporcularda görülen, ince işlerde kullanılan motor becerilerin kaybedilmesidir. Yaşını almış, yılların deneyimine sahip atletlerde aniden ve herhangi bir mantıklı açıklama yokken ortaya çıkan bir olgudur. Bu patolojik olgunun doğası çok az anlaşılıyorken, bununla ilgili herhangi bir tedavi de yok. Yiplerden muzdarip atletler, bazen eski yeteneklerine kavuşabiliyorlar, ki bu da, tekniklerinde değişikliğe gitmelerini gerektirebilir. Bundan muzdarip çoğu atlet, kariyerlerinin altın dönemlerinde sporu bırakmak zorunda kalıyorlar.”
 
“Yipler, kendisini seğirmeler, sendelemeler, gerginlikler ve sarsıntılarla açığa vurur. Bu olgu genellikle, golf ve dart gibi tek kişilik, hassas ve zamanlama gerektiren sporlarla uğraşan atletlerde görülür. Ayrıca kriket ve beysbol oyunlarındaki şutör oyuncularda da görülür.”
 
[Not: Baseball oyunundaki şutör oyunculara pitcher, ve cricket oyunundaki şutörlere bowler deniliyor. Neden bu bilgiyi yazdım, zira bu patolojik vaka beysbol veya kriket oynayan bütün sporcularda görülen bir şey değil, sadece şutör sporcularda görülen bir vaka. Bu konuyu araştırmak isteyenler, söz konusu spor dallarındaki şutör oyuncuları araştırmalılar. Bu yüzden kolaylık olsun diye yazdım.]
 
“Dartitiler” ile ilgili olarak Wikipedia’dan alıntı (2017):
 
“Dartitiler, dart oyuncularını etkileyen ve performans becerilerini çok kötü bir şekilde bozan bir olgudur. Bu olgu, herhangi bir mantıklı açıklama yokken, ince iş gerektiren motor becerilerde yaşanan kaybı tanımlamak için kullanılan “yipler” ile karıştırılabilir. Dartitiler terimi, teknikleriyle ve/veya dartı atmakla ilgili bir çeşit psikolojik problemlerle uğraşan oyuncularla ilişkili.”
 
Kekemelik tarzı davranışlara devam:
 
Kekemelik tarzı davranışlardan etkilenebilecek hareket becerilerinin listesi epey uzun. Buna konuşma, işaret dili, basketbol, golf, kriket, beysbol vb. dâhil edilebilir. Bütün bu hareket becerilerinin çok önemli bir ortak paydası var. Bu hareket becerilerinin ortak paydası, söz konusu hareketlerin yapılmasının hemen ardından ödül ve cezanın geliyor olmasıdır.
 
Kekemelik tarzı davranışların ortaya çıkabileceği bütün bu hareketlerde, hareketler yapıldıktan hemen sonra önemli bir ödül ve ceza söz konusu. Bir insan konuşurken, konuşmasını sağlayacak olan organlarını oynatır. Bunu takiben hemen akabinde dinleyicilerin reaksiyonu gelir. Bu reaksiyon,  konuşmacı için menfi veya müspet bir duyguya sebep olabilir. Eğer onaylanırsa, iyi hissedecektir. Eğer reddediliyorsa, kötü hissedecektir.
 
Hadi, kekemelik benzeri davranışların ortaya çıkabileceği diğer hareket becerilerindeki örneklere bakalım; Golf, kekemelik tarzı olguların ortaya çıkabileceği bir diğer aktivitedir. Bir kişi golf sopasını sallayıp topa vurduğunda, bu harekete (topa vurma/golf vuruşu) dayalı olarak ödül mekanizmasından anında geribildirim alacak. Haliyle bazen iyi veya bazen kötü vurabilirler. Vuruşun neticesine göre iyi veya kötü hissederler. İşte bu, yukarıda verilen aynı örnek (kekeme insanın örneği). Hareket yapılır ve arkasından hemen ödül/ceza gelir.
 
Hadi, darttaki örneğe bakalım. Bir dart oyuncusu dartı fırlattığında, bir hareket yapmış olur ve hemen ardından ödül/ceza geribildirimi alır. Eğer on ikiden vururlarsa, iyi hissederler. Yok eğer tahtaya bile isabet edemezlerse ve seyirciler bu acınası performansa tanık olurlarsa, tabii olarak kötü hissederler.
 
Kekemelik tarzı hareket becerilerinin bu karakteristik özelliklerini sıralayabilir, listeler halinde verebilirim. Güçlü bir ödül-ceza mekanizmasının geribildirimini hemen peşi sıra getiren her hareket, kekemelik tarzı davranışların ortaya çıkabileceği hareketlerdir.
 
Bütün bu hareketlerdeki ortak payda, hareketin yapılmasından sonra gelen ödül-ceza sisteminin anlık güçlü bir geribildirimidir. Bilinçaltı bu geribildirime dayalı olarak öğreniyor ve bireyin bilinçaltı, belirli hareketlerin belirli ortamlarda çok acı verici olabileceğini bu şekilde değerlendiriyor. Sonuç olarak, bilinçaltı bu hareketleri ödül-ceza mekanizmasında ceza diye gördüğü için, söz konusu hareketler bastırılıyor ve bilinçaltı tarafından desteklenmiyorlar.
 
Sonuç olarak:
 
Donup kalma ve düzensiz kontrol gibi, kekemeliğe çok benzer semptomlar gösteren bütün olgulara baktığımızda, aynı ortak noktayı paylaştıklarını görürüz. Bu makaledeki en önemli nokta, kekemelik benzeri davranışların ortaya çıkabildiği bütün bu hareketlerin ortak paydasının, yapılan hareketin hemen ardından güçlü bir ödül-ceza geribildiriminin geliyor olmasıdır.
 
İlgili Enformasyon 3= Kekemelikteki cezanın açıklanması: Kekemelikte acının, utanmanın ve rezil olmanın arkasında yatan şey ne? Sosyal bir hayvan olarak insana, evrimsel bir perspektif üzerinden bakış.
 
Şurada, bu konu üzerinde kapsamlı olarak yazdım ( https://understandingdysfluency.com/2017/03/26/stuttering-a-significant-illumination-through-human-connection-abandonment-social-anxiety-ostracism-shame-approval-rejection-trauma-speech-motor-movements/ ). Aşağıda yazdıklarım ise, bu makale için yeterli ölçüde.
 
Ayrıca, ödül mekanizması ile hareket arasındaki ilişkiye dair de kapsamlı olarak yazdım. Konuşma bir hareket olduğu müddetçe ve kekemelik istenilen konuşma hareketini yapamamak iken, kekemeliğin doğasını anlamada, ödül ve hareket arasındaki ilişki elzemdir. Konuşma hareketi ile ödül mekanizması arasında çok derin bir bağlantı vardır. Birbirleriyle derin bir şekilde bağlantılılar, çünkü bizler sosyal hayvanlarız ve konuşma, insanın ihtiyacı olan onay ve kabullenmeyi amaçlayan sosyal bir eylemdir. Sosyal bir ortamda konuşurken, kişi ya onaylanır ya da reddedilir. Diğer insanlar tarafından kabul edilme ihtiyacı hisseden sosyal hayvanlar olduğumuz için, hem reddedilme ve hem de onaylanma bizler için çok güçlü geribildirimlerdir. İşte, konuşma eylemi ile ödül mekanizmasının birbirleriyle bağlantılı hale geldikleri yer burasıdır. Kişi sosyalleşmek amacıyla konuştuğunda, ya olumlu ya da olumsuz çok güçlü bir ödül mekanizması geribildirimi alır. Daha detaylı açıklama aşağıdadır. Konuşma hareketi ile ödül mekanizması arasındaki söz konusu bağlantı, kekemeliğin doğasını anlamak için anahtar konumunda.
 
Kekemelikteki acı ile ilgili detaylı açıklama:
 
İnsan olarak hepimiz, bir başkasıyla bağlantılıyızdır. Ki bu bağlantı, insan hayatına çok şey katan bir ihtiyaçtır. Aynı zamanda bu bağlantı, büyük oranda evrim tarafından şekillenmiştir. Bir çocuk olarak, yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılayan ebeveynlerimizle bağ kuramıyor olsaydık eğer, hayatta kalamazdık. Vahşi hayatta, eğer bir çocuk, ebeveyn ve evlat arasındaki bağ kurulmadığı için terk edilmişse, yaşamsal ihtiyacını karşılayamayacağı için kesinlikle ölür. İşte bundan dolayı “terk edilme” insan için bu kadar acı vericidir. Evrim, bazı senaryolarda bağ kuramamanın ölüm demek olduğunu varsaymış ve tepkilerimizi bu doğrultuda şekillendirmiştir.
 
Bundan dolayı, hayatta kalmak adına bağ kurduğumuzdan emin olmak için, ödül ve ceza mekanizmamız bu doğrultuda düzenlenmiştir (yani ödül-ceza mekanizması bağ kurma ihtiyacını da karşılamak üzere evrimleşmiştir). Eğer kabile nezdinde terk edilirsek, evrim, hayatta kalmak için bağ kurma ihtiyacını karşılamamız gerektiğini bize söylediği ve biz de bunu yapamadığımız için, derin bir acı hissederiz. Ödül-ceza mekanizması, yaşamsal ihtiyaçları karşılamak için bir rehber görevi görür. Böyle olunca da, insanın ödül mekanizması açısından bağlantı kopukluğu hissi, eş deyişle toplumdan dışlanma hissi, derin bir acı ve müeyyide anlamına gelir.
 
Buna ek olarak, insanlar olarak bizler, tekrar etmek gerekirse eğer, sosyal hayvanlarız[düşünürlerinde dediği gibi homo politicus]. Hatta vahşi doğada yetişkinler olarak da, yaşamak için geniş bir insan grubunun (kabilenin) üyesi olmak gerekli. Muhtemelen vahşi hayatta bir kadın veya erkek kendi başlarına hayatta kalamazlar. Vahşi doğada bir grubun üyesi olan bir erkek veya kadının hayatta kalma olasılığı ise çok daha yüksektir, zira korunma açısından, yemek açısından vb. açılardan hayatta kalma gereksinimleri, bir grubun üyesiyken daha iyi karşılanır. Evrim, hemcinslerimiz tarafından bağlanma ve kabul edilme ihtiyaçlarımızı şekillendirdi. İnsanlar tarafından kabul edilmek ve sevilmek çok ödüllendirici ve bunun neticesi olarak da iyi hissederiz. Aksine dışlanmak, reddedilmek veya terk edilmek ise çok acı vericidir.
 
Son olarak, bir türün hayatta kalması için üreme elzemdir. Üremek için bireylerin başkasının onayını ve kabulünü elde etmeleri gerekir (yani bir başkasını cezp etmeleri ve bu sayede onlarla ilişkiye girmeleri gerekir). İşte bu üreme olgusu da, insanın kabullenilmek ihtiyacını ve bu ihtiyacın karşılanmaması sonucunda tezahür eden acının altını tekrar çizer: işte bu acı da, reddedilme acısıdır.
 
Bu konu üzerine daha fazla bilgi:
 
Kekemelik sıklıkla, izolasyon (kendini dışarıdan soyutlama) ve yalnızlıkla dolu bir yolculuktur. Bu yolculuk sıklıkla, içerisinde utanç ve aşağılanmayı barındırır. Utanç ve aşağılanma duyguları, bir biçimde bilinçaltında “ölüm” olarak kodlanmış; bir çeşit sosyal ölüm olarak; ve hatta bazen, “ölü gibi hissetmek” deyimiyle de betimlenir. Bunun bilinçaltı tarafından bu şekilde varsayılmış olmasının sebebi, yani ölüm gibi kodlanmış olmasının sebebi, evrimsel açıdan ölümle eş değer tutulmasından dolayıdır.
 
Diğer insanların karşısında kekelemek, sıklıkla utanç ve/veya aşağılanma ile aynı anlama gelir; ki bilinçaltı bunu bir biçimde ölüm ile eşit tutmuştur. Bilinçaltı bunu ölüme benzer bir tehlike olarak gördüğü için, kekeme insanlarda sosyal ortamlara girildiğinde aşırı derecede kaygı tetiklenebiliyor. Bu ayrıca, sosyal ortamlarda yaşanılmış utanç ve aşağılanma gibi geçmiş deneyimlere de dayanıyor. Bilinçaltı, “ceza” içeren tehditleri daha yaşanmadan evvel olası olarak algılar ve sonuç olarak korku durumu hâsıl olur.
 
Sonuç olarak/Yukarıda anlatılanlar bu makaleye nasıl uyar?: Aşağılanmak, utanç duruma düşmek veya reddedilmek, insanda bulunan ödül-ceza mekanizması tarafından iletilen çok şiddetli müeyyidelerdir. Eğer bir grup tarafından dışlanırsanız veya bir birey tarafından reddedilir ya da aşağılanırsanız, ödül mekanizması, bu durumu yaşamsal bir tehlike olarak gördüğü için söz konusu deneyimlerin (aşağılanma, reddedilme, dışlanma vb.) müeyyideli olduğunu bildirecektir (kendinizi kötü hissedeceksiniz).
 
Bu, kekemeliğin ödül mekanizmasına olduğu kadar, hareket mekanizmasına da uyduğunu gösteren bir durumdur. Gösterildiği ve gösterilmeye devam edildiği üzere, ödül sistemi, kişinin hareket kabiliyetinin altında yatan şeydir. Hareket için yeterli ölçüde motivasyonun olması gerekli. Bilinçaltı, konuşma hareketlerini yapmanın veya konuşma hareketlerini yapma girişiminin şiddetli bir ceza (utanç duruma düşme, aşağılanma) ile sonuçlanabileceğini algıladığında, bu hareket seçeneğini ortadan kaldırmak için elinden geleni yapar. Sonuç olarak, kekemelik ve blok oluşur.
 
Sentez & Çıkarım
 
Kekemelik büyük oranda, evrimin hareket, ödül, zamanlama ve çevre arasındaki ilişkiyi nasıl şekillendirdiğinin bir ürünüdür.
 
İnsan, hayatta kalma kabiliyetini şekillendirmiş olan milyarlarca yıllık evrimin ürünüdür. Hareketin kendisi de evrimin bir ürünüdür ve evrim tarafından organizmanın ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve tehditlerden kaçabilmek için dizayn edilmiştir. Ayrıca ödül mekanizmasının kendisi de evrimin bir ürünüdür ve bir organizmaya hayatta kalması için neyi yapıp neyi yapmaması gerektiği konusunda rehberlik eder. İki sistem de (ödül ve hareket) zaman sayesinde birbiri ile bağlantılı hale gelir. Belirli bir hareket yapıldığı zaman ve söz konusu hareketin neticesinde ödül mekanizmasının geribildirimi çok çabuk olduğunda, organizma (bu durumda insan) bilinçaltında, söz konusu hareketi ve söz konusu geribildirimi birbiri ile ilişkilendirir.
 
Bu, insandan çok daha az kompleks olan organizmalarda gerçekleşen bir motor öğrenme sürecidir. Ancak, daha az kompleks olan organizmaların soyundan gelenler olarak biz, yani insanlar, hâlâ bilinçaltında gerçekleşen aynı sistemlerin çoğuna sahibiz.
 
Kekemeliğin açıklanmasında katkısı bulunun bir diğer önemli element ise, çevredir. Organizmalar hayatta kalmak amacıyla ince motor yeteneklerle ayarlandığı için, zamanın kendisi de, yine çok önemlidir. Çevreye uygun bir biçimde ve zamanında tepki verme yeteneği, hayatta kalmak için son derece önemlidir. Bunun nedeni, insanlar hem bilinçli hem de bilinçsizce etraflarını kolaçan ederler. Organizma bir bütün olarak kendisini çevreye göre uygun hareketi yapmaya hazırlar.
 
İnsanların olduğu çevreye dayalı olarak bilinçaltı süreçler, öngörülen ödül hesaplamasına uyan hareketleri hazırlar.  Söz konusu bu ödül hesaplamaları, benzer çevrelerde yaşanmış geçmiş deneyimlere dayanmaktadır.
 
Eğer bilinçaltı, belirli çevrelerdeki belirli hareketlerin, ödül-ceza mekanizmasında muhtemel bir ceza olduğuna inanmışsa, bilinçaltı söz konusu hareketleri desteklemeyecektir. Eğer bilinçaltı bu hareketlerin içlerinde şiddetli bir cezayı barındırdığına inanmışsa... eğer bilinçaltı bu hareketlerin kendi yaşamını tehdit ettiğine inanmışsa… ve eğer bilinçaltı bu hareketlere dair negatif bir hesaplama öngörüyorsa… bilinçaltı bu hareketlerin hem cezalandırıcı, hem de hayatta kalma yeteneği üzerinde olumsuz bir etkisi olacağına inandığı için, bu hareketlerin söz konusu çevre için uygun olmadığını düşünecektir.
 
Yukarıda anlatılan söz konusu süreç, kekemelikte neler yaşandığını anlatır aslında. Bir insan konuşmaya başladığında (konuşma bir harekettir), nasıl konuştukları ve ne söylediklerine dayalı olarak diğer insanlardan geribildirim (ödül/ceza) alırlar. Bu geribildirim anındadır ve menfi veya müspet anlamda çok güçlü olabilir. İnsan, kabullenilme ve aidiyet ihtiyacı besleyen sosyal bir hayvan olduğu için, konuşma hareketlerinin akabinde sosyal olumsuzlanma veya dışlanma şeklinde anlık ve negatif geribildirimler almak, ödül-ceza mekanizması tarafında güçlü bir ceza olarak algılanır. Sonuç olarak utanç vb. duygular hâsıl olur. Bu utanç ve olumsuz geribildirim, belirli ortamlarda (çevrelerde) bilinçaltında konuşma hareketiyle bağlanır ve böylece, bu konuşma hareketinin söz konusu ortamlarda uygun olmadığını varsayar. Sonuç olarak, belirli ortamlardaki (ekseriyetle diğer insanların bulunduğu ortamlar) konuşma hareketleri, bilinçaltı tarafından hazırlanmaz. İşte söz konusu bu konuşma hareketlerinin bilinçaltında hazırlığının yapılmaması, kekeme bireyi arzuladığı konuşma hareketlerini bilinçaltından çağırmada güçsüz bırakır, zira bu hareketlerin bilinçaltı tarafından hazırlığı yapılmamıştır ki kekeme birey söz konusu hareketleri çağırabilsin veya eş deyişle aktive edebilsin.
 
Kekemelik, tas tamam yukarıdaki modeli takip eder. Konuşma hareketi, insanların olduğu ortamlarda yapılır. Anlık geribildirim alınır (bu anlık geri bildirim bazen olumsuzlanma ve reddedilme olarak çok menfi olabilir) ve ödül-ceza süreci işler. Bilinçaltı söz konusu hareketleri, çevreyi ve menfi geribildirimi birbirleriyle ilişkilendirir ve gelecekte, konuşma hareketlerini müeyyideli, riskli ve hatta bu ortamlarda konuşma hareketlerini yaşamsal bir tehdit olarak varsayar. Bu süreç kartopu gibi gitgide büyür. Bunun sonucunda, insan organizması gelecekte benzer ortamlarda bilinçaltında hareket opsiyonlarını hazırlarken, bu konuşma hareketlerini muhtemel bir acı olarak varsayar ve bunun bir sonucu olarak, ne bu konuşma hareketlerini destekler, ne de bu konuşma hareketlerinin hazırlığını yapar.
 
Sonuç, belirli ortamlarda (çevrelerde) blok ve kekemelik oluşur.
Bul
Cevapla
cemal alın
#12
Arkadaşlar çeviri bitti bitecek. Son iki gündür işlerimden dolayı fırsat bulduğum için biraz ilerlettim, herhalde son bir bölüm (6. bölüm) kaldı. Çünkü az önce baktım ki, son bölüme gelmişiz. Çeviri bittikten sonra ben Matthew O'Malley'in teorisine hem müspet hem de menfi olarak eleştiri getirmeye çalışacağım. Yani teorinin güçlü ve zayıf taraflarını burada tartışmaya açacağım. Sizden de görüşlerinizi bekliyor olacağım.

Son olarak, yazı bittiğinde temyize çekmek istiyorum ama maalesef gönderdiğim yazıları düzeltemiyorum. Admin kim veya kimler ise, bana yardımcı olunursa sevinirim. Çeviriyi temyize çekmem gerekiyor...
Bul
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 29/11/2024, 02:51