Merhaba Petra Hanım...
Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim.
Şimdi, dediğim gibi, videoyu çok uzun zaman önce izlemiştim ve demek ki aklımda yanlış kalmış. Benim aklımda, sizin derste Arapça bilginizi göstermeye kalkışırken takıldığınız fikri kalmış nedense. Sınav ortamında bunu yaşadığınızı bilmiyordum, daha doğrusu unutmuşum. Ama gene aslında aynı şeyi kast etmiştim: yani birilerine kendimizi kanıtlarken daha çok kekelediğimizi düşünüyorum ve anladığım kadarıyla sizin Şam'da yaşadıklarınız da bana göre böyle bir anı. Zira çıkıp birilerine kendinizi kanıtlamaya çalışırken (sözlü sınav) şiddetli kekelemişsiniz.
Sizin o anınızın aklımda kalmasının sebebi zaten buydu, yani aynı olayları benim de yaşamış olmam.
Ve hatta sizi bilmem ama benim anılarım daha ilginç: kendime güvendiğim ve konuşacağım vakit karşı tarafı muhakkak etkileyeceğim konularda daha çok kekeliyorum:
Ben mesela felsefeyi çok seviyorum ve kekeme olmasam, sabahlara kadar orada burada felsefe anlatırım. Ama maalesef kekemeyim ve iki defa maalesef ki; arkadaş ortamlarında bana bir itki geliyor ve kalkıp arkadaşlarıma felsefe anlatmaya girişiyorum. Aklımca iyi biliyorum ya, hah işte diyorum ki konuyu çok güzel anlatırım. Ama tam tersi oluyor, çok iyi bildiğim bir konuyu ve anlatsam karşı tarafın merakını kazanacağını düşündüğüm bir konuyu anlatmaya giriştiğimde tam aksi oluyor, yani daha çok kekeliyorum.
Ama ne zaman ki boş veriyorum, insanların gözünde nasıl gözüktüğümü umursamıyorum, işte o zaman daha az kekeliyorum. Bir ara böyle depresyonda olduğum bir dönem, herkesin ortasında rahat rahat konuşuyordum. Düşünüyorum da, şimdi olsa, asla öyle herkesin önünde konuşmam, o cesareti bulamam. Ama o dönemler depresyon ve bunalım bana böyle bir cesareti veriyordu, zira umursamıyordum çevremi.
Ama aksine, birilerini etkilemek üzere veya bilgimi ve tecrübemi konuşturmak, tabiri caiz ise "döktürmek" amacıyla konuşmaya giriştiğimde çuvallıyorum.
İşte Van Riper metodu bu zaten; yani duyarsızlaşma metodu: karşı tarafın düşüncelerini umursamama ve aynı şekilde kendi kekemeliğini umursamama.
İşte bütün bunlar, bana o göre O'Malley'in şu düşüncesini haklı çıkarıyor: kekemelik, spesifik ortamlarda bilinçaltının konuşmayı ceza olarak görmesi sonucu hasıl olur.
Anlatmak istediğim şey buydu.
Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim.
Şimdi, dediğim gibi, videoyu çok uzun zaman önce izlemiştim ve demek ki aklımda yanlış kalmış. Benim aklımda, sizin derste Arapça bilginizi göstermeye kalkışırken takıldığınız fikri kalmış nedense. Sınav ortamında bunu yaşadığınızı bilmiyordum, daha doğrusu unutmuşum. Ama gene aslında aynı şeyi kast etmiştim: yani birilerine kendimizi kanıtlarken daha çok kekelediğimizi düşünüyorum ve anladığım kadarıyla sizin Şam'da yaşadıklarınız da bana göre böyle bir anı. Zira çıkıp birilerine kendinizi kanıtlamaya çalışırken (sözlü sınav) şiddetli kekelemişsiniz.
Sizin o anınızın aklımda kalmasının sebebi zaten buydu, yani aynı olayları benim de yaşamış olmam.
Ve hatta sizi bilmem ama benim anılarım daha ilginç: kendime güvendiğim ve konuşacağım vakit karşı tarafı muhakkak etkileyeceğim konularda daha çok kekeliyorum:
Ben mesela felsefeyi çok seviyorum ve kekeme olmasam, sabahlara kadar orada burada felsefe anlatırım. Ama maalesef kekemeyim ve iki defa maalesef ki; arkadaş ortamlarında bana bir itki geliyor ve kalkıp arkadaşlarıma felsefe anlatmaya girişiyorum. Aklımca iyi biliyorum ya, hah işte diyorum ki konuyu çok güzel anlatırım. Ama tam tersi oluyor, çok iyi bildiğim bir konuyu ve anlatsam karşı tarafın merakını kazanacağını düşündüğüm bir konuyu anlatmaya giriştiğimde tam aksi oluyor, yani daha çok kekeliyorum.
Ama ne zaman ki boş veriyorum, insanların gözünde nasıl gözüktüğümü umursamıyorum, işte o zaman daha az kekeliyorum. Bir ara böyle depresyonda olduğum bir dönem, herkesin ortasında rahat rahat konuşuyordum. Düşünüyorum da, şimdi olsa, asla öyle herkesin önünde konuşmam, o cesareti bulamam. Ama o dönemler depresyon ve bunalım bana böyle bir cesareti veriyordu, zira umursamıyordum çevremi.
Ama aksine, birilerini etkilemek üzere veya bilgimi ve tecrübemi konuşturmak, tabiri caiz ise "döktürmek" amacıyla konuşmaya giriştiğimde çuvallıyorum.
İşte Van Riper metodu bu zaten; yani duyarsızlaşma metodu: karşı tarafın düşüncelerini umursamama ve aynı şekilde kendi kekemeliğini umursamama.
İşte bütün bunlar, bana o göre O'Malley'in şu düşüncesini haklı çıkarıyor: kekemelik, spesifik ortamlarda bilinçaltının konuşmayı ceza olarak görmesi sonucu hasıl olur.
Anlatmak istediğim şey buydu.